24

1.1K 103 66
                                    

James Arthur - Train Wreck ile okumanızı öneriyorum ki duygusallık iyice vursun

Zayn ve ben bugün boşanıyorduk.

Bir yıl önce sahte evliğimiz için attığımız imzaları iki gün önce sahte evliğimizi bitirmek için atmıştık birkaç kağıt parçasına.

Ama sadece sahte evliliğimiz değildi biten. Aylardır, aynı evin içinde paylaştığımız anılarla kurulan, ismini koyamadığım ilişkimiz de son buluyordu. Bu günden sonra birbirimizi ayda yılda bir görürdük. Şirkete, babama uğradığımda o da orada olursa eğer uzaktan bir kaç dakikalığına görürdük birbirimizi. Belki halimizi hatırımızı sorardık birlikte geçirdiğimiz anıların anısına. Bu kadar.

Ona "boşanalım" derken oldukça kararlıydım ancak şimdi boşanıyor olduğumuz için içimde bir tarafım kırıktı. Üzülüyordum. Nedenini de biliyordum.

Zayn'e alışmıştım. Çok alışmıştım hem de.

Zayn, benim hayattaki varlığımın farkında olan tek kişiydi. Düşüncelerime, arkadaşlarımın bile saygı göstermediği kadar saygı gösteriyordu.

Onda beni kendine çeken ne vardı bilmiyordum ancak mahkeme koridorunda beklediğimden beri ondan kopacak olmanın beni içten içten mahvettiğinin farkındaydım.

Bugün, beni kendine çeken ne varsa kopuyordu. Birbirimizden kopuyorduk.

Bunları düşündükçe göğsüm sıkıştı. Elim refleks olarak göğsüme, kalbimin üzerine giderken derin bir nefes aldım ve koridorun ucuna döndüm yüzümü. Belki dediği gibi olmaz, son bir kez olsun vedalaşmak için gelir diye bekliyordum.

Dün ben okuldayken, gelip tüm eşyalarını toplamış ve odasını, çalışma odasını bomboş bırakmıştı. Odada sadece mobilyaları ve kokusu duruyordu.

"Neva, iyi misin?"

Bugün boşanmam için avukatlığımı yapan öğretmenime baktım ve "İyiyim." dedim. Ama pek iyi değildim.

"Ben...yüzümü yıkasam iyi olacak. Biraz sıcakladım."

"Acele et. Beş dakikaya kadar içeri geçeriz."

Usulca başımı sallayıp koridorun sonundaki tuvalete doğru yürüdüm. İçeri girdiğimde ise kendimi kapıya yaslayıp gözlerimi kapatmış ve derin nefesler almaya çalışmıştım. Göğsüme tarifsiz bir ağırlık oturmuştu. Canımı yakıyordu.

Yavaşça lavaboya doğru ilerlediö ve çantamı lavabo tezgahına bırakıp çeşmeyi açtım. Avuçlarıma doldurduğum suyu önce yüzüme çarptım, sonra ise ıslak ellerimi boynumda ve boynumla göğsüm arasında gezdirdim suyun serinliği ile rahatlamak için.

Aynadaki yansımamla bakışıyordum öylece. Kendi gözlerimin içinde kırgınlığı görmüştüm.

Neden böyleydim ki? Halbuki ben istememiş miydim boşanmayı, bu yalancı evlilikten kurtulmayı?

Beni, Zayn'in bugün davaya gelmemesi de kırmıştı. Gelmesini beklemiştim yine de bir ümit.

Ellerimi lavabo tezgahına yaslayıp aynaya yaklaştım biraz ve "Kendine gel Neva. Bu evliliği en başından beri istemiyorsun
Kurtuluyorsun şimdi de." telkin ettim kendimi. Bunlar gerçeklerdi.

Ellerimi peçetelikten aldığım peçeteyle gelişigüzel kurulayıp peçeteyi çöpe attkm ve çantamı alıp lavabodan çıktım.

Koridorun sonunda babamı görmeyi beklemiyordum. Mahkeme salonuna doğru yürüyen ayaklarım yavaşlamıştı onu görünce. Ama durmadım ve yürümeye devam ettim. Ona hiçbir şey söylemeden salona geçmeyi düşünüyordum ama öyle olmadı. Önünden geçerken beni kolumdan yakalayıp durdurdu.

Promise Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin