20

1.3K 117 89
                                    

şimdi deli gibi dinlediğiniz to begin again'i yeniden açın ve bölümü onunla okuyun tşk

oy ve yorum da unutmayın bb.

Dakikalardır konuşmadan oturuyorduk odada. O ahşap masanın arkasındaki sandalyesindeydi her zamanki gibi ben ise bir duvarı komple kaplayan kitaplığının önündeki tekli koltukta, ellerim birbirine kenetli bir şekilde oturuyor ve ondan gelecek bir cümle bekliyordum.

Sessizliği bozmamaya kararlı olduğunu anladığımda başımı ona çevirdim ve "Artık anlatamayacak mısın? " diye sordum ilk olarak. Ona hastalığı ile ilgili soracak çok sorum vardı. Masanın üstünde açık duran hastane dosyasının sayfası üzerine parmaklarını vurmaya bir son verdi ve bana bakmadan "Anlatılacak bir şey yok. Ne anlatayım ki?" dedi umursamaz bir şekilde.

Ben endişe içinde yanıp kavrulurken onun bu denli sakin ve umursamaz olması beni delirtmişti. Oturduğum koltuğun kolçaklarına vurarak ayağa kalktım.

"Ne demek anlatılacak bir şey yok Zayn?"

Aniden bana bakıp ona doğru boşlukta sallanan ellerime bakana kadar ona bağırdığımın farkında bile değildim. Sakince burnunu çekerken bakışlarını da dosyaya düşürdü ve iyice arkasına yaslandı.

"Öğrenmişsin işte. Konuşulacak bir şey yok."

"Hayır var." diye direttim ve sakinleşmek adına ellerimi yumruk yapıp sıktım. Tırnaklarım avcumun içine batıp canımı acıtıyordu. "Her şeyi bilmek istiyorum. Ne bu? Nasıl bir hastalık? Ne zamandan beri var? Tedavisi ne? Her şeyi bilmek istiyorum."

"Neva, konuşmak-"

"Zayn!" diye bağırdım ona ellerimi masasına vurarak. Yerinde sıçramış ve bana bakmıştı. "Her şeyi bilmek istiyorum." diye direttim yine kendimden emin bir şekilde.

Derin bir nefes aldı ve dirseğini masaya koyup eliyle sakallarına kadar yüzünü sıvazladı. Sonra ise o da elini masaya, dosyanın üstüne vurup "Tamam." dedi. Onun vuruşu benimki kadar sert olmamıştı. "Ne bilmek istiyorsun?"

"Ne tür bir hastalık bu? Bana bahset biraz."

"Psödotümör serebri."

"Yani?" derken sesim biraz sert çıkmıştı. Bana bir an önce açıkamasını istediğim için sabırsız davranıyordum bir yandan da.

"Kafatasımın içindeki basınç artıyor. Beynimdeki kan hacmi ve omurilik sıvısı hacmi arttıkça basınç da artıyor."

Masaya doğru birkaç adım atıp yaklaştım ona. "Peki bunun bir ilacı ya da tedavisi yok mu?" Beklentiye gözlerinin içine bakıyordum. Yavaşça başını salladı ve "Var." dedi sakince.

"Ne? Söyle. Yarım yarım konuşma."

Derin bir nefes alıp verdi. Sanki bu konuşmadan sıkılmış gibiydi ama ona soracağım soruların daha başındaydık.

"İlaç kullanıyorum. Basınç şiddetli baş ağrısı, uyku, görme bozukluğu ve mide bulantısı yapıyor. Ama bu ağrılar ve bulantılar baş edilecek türden değil. O yüzden ilacımı alıyorum, merak etme."

Masanın önünde duran sandalyeye oturup ellerimi masaya koydum ve ona doğru eğildim biraz.

"İlaç sadece ağrı ve bulantı azaltmak için mi? Bu hastalığa son verecek bir tedavi yok mu?"

"İlaçlar basıncı dengelemek için. Sorunu komple çözecek bir tedavisi var mı bilmiyorum. Bana sadece ilaç verildi."

Gözlerim doluyordu, yanıyorlardı. Ondan başka bir tarafa bakıp yutkundum ve gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım yaşları dağıtmak için.

Promise Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin