25

1.3K 97 62
                                    

bu hikayede ilk kez Zayn'in anlatımıyla bir bölüm yazdım orayı halsey'in not afraid anymore şarkısı ile okursanız mükemmel olur çünkü biraz tension var da

Uyumak istediğim söyleyip odama kapanalı saatler olmuştu ama bir gram bile uyumamıştım.

Sırtım kapıya dönük bir şekilde, hiç kıpırdamadan saatlerce yatağımda yatmıştım öylece. Zayn bir çok kez kapıyı aralayıp beni kontol etmişti ama her seferinde uyuduğumu düşünüp sessizce kapıyı kapatıp gitmişti.

Aramızda hiçbir bağ olmamasına rağmen beni babamdan daha çok düşünüyor ve önemsiyordu. Bu da tuhaf bir şekilde ruhumu okşuyordu.

Pencereden dışarıyı izlerken bir kez daha kapının aralandığını duyduğumda hafifçe arkamı döndüm ve "Uyumuyorum, gelebilirsin." dedim.

Aralık kapıdan yavaşça içeri sıyrılan bedeninin yarısı hala dışarıdaydı. "Aç değil misin Neva? Hiçbir şey yemedin." derken ben de yavaşça yatakta doğrulmuştum. Saçımı yüzümden çekerek "Biraz açım." dedim. "Yemek mi yaptın?"

"İştahın pek yoktur diye çorba yapmıştım. İstersen başka bir şey yapabilirim."

Başımı iki yana salladım ve yorganı üzerimden atarak bacaklarımı yataktan sarkıttım kalkmak için. "Yok. Gerek yok. Çorba içerim."

"İstersen buraya getireyim."

Sandalyenin arkasında asılı olan hırkama uzanmıştım. "Gerek yok. Aşağı inerim."

"Aşağıda bekliyorum." dedi ve odadan çıktı. Yüzümü yıkayım saçlarımı topladıktan sonra mutfağa indim. Benim için tabağa çorbayı dökmüştü bile. Mutfağa girdiğimi gördüğünde oturmam için sandalyeyi çekmişti. Çektiği sandalyeye otururken "Teşekkür ederim." dedim. O da sandalyemi ittirip saçlarıma bir öpücük bıraktı. Yaptığı şey beni şok ederken aynı zamanda hoşuma da gitmişti. Ona belli etmemeye çalıştım yüzümde oluşan gülümsemeyi.

Kaşığı çorbaya daldırmadan önce çorbayı koklamıştım. Mükemmel kokuyordu. Zayn yemek pişirme konusunda oldukça iyiydi. Çorbadan bir kaşık alıp içtim ve çorbayı yutar yutmaz da "Harika olmuş." dedim. Ben çorbamı içerken o da kahvesini içmişti ama yanıma ya da karşıma oturmak yerine tezgaha yaslanıp oradan beni seyretmişti.

"Daha iyi misin?" diye sordu kupasını arkasındaki tezgaha bırakırken.

"İyiyim. Sağol."

Masaya doğru yaklaşıp ellerini beyaz, ahşap sandalyenin arkasına yasladı. Kolları sandalyeye yaslıyken bedeni biraz daha gerideydi ve masaya doğru eğiliyordu biraz.

"Babanın seni neyle tehdit ettiğini biliyorum Neva. Ama merak etme, öyle bir şey yapamaz."

"Nasıl öğrendin?"

"Bu kadar dağılıp mahkemeden çıkar çıkmaz annenin mezarına gittiğine göre seni annenin mezarının yerini değiştirmekle ve sana asla söylememekle tehdit ettiğini tahmin etmek çok zor değil."

Zeki adamdı. Ya da babamı iyi tanıyordu.

Veya beni.

Akmak üzere olan burnumu çekerken bakışlarımı da çorba kasesine düşürmüştüm.

"Şirket onun için neden bu kadar önemli anlamıyorum. Beni bile hiç sayıyor."

"Anlama." dediğinde ona baktım. Söylemesini beklediğim şey bu değildi. Daha doğrusu söylediklerimin arasında o kısma değil de babamın beni hiçe sayması kısmına odaklanır sanmıştım.

"Annem hayattakennde böyleydi. Şirketi hepimizden daha çok önemsiyordu."

Sandalyeyi geriye ittirip ayağa kalkarken de hafifçe gülerek "Şirketin asıl sahibi baban ama babam daha çok önemsiyor sanki." demiştim. Kaseyi lavabonun içine koydum.

Promise Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin