Boy aynasının karşısında kendime bakarken bir yandan da küpelerimi kulağıma takmaya çalışıyordum. Çok mu özensiz olmuştum bilmiyordum ama altı üstü iş yemeği yiyecektik, parti elbisesi de giyemezdim.
Elbisenin eteklerini düzeltirken arkamı dönüp elbisenin katlanan bir yerinin olup olmadığını kontrol ederken fermuarını tam kapatamadığını fark ettim ve fermuara uzamaya çalıltım ama başarılı olamadım. Ne harika bir olaydı, Zayn'e fermuarımı kapattıracak kadar basit bir klişenin ortasına düşmüştüm. Ancak ondan istemeye mecburdum, sütyenime kadar açık bir elbiseyle dışarı çıkamazdım.
Yatağın üzerine attığım çantanın içinde boş bir yer bulup telefonumu sıkıştırmaya çalışırken odadan çıktım ve sonunda telefonu sokmayı başardığımda küçük çantamın fermuarını kapattım.
Başımı uzatıp Zayn'in odasının ve çalışma odasının kapısına baktım odalardan birinde mi bekliyordur acaba diye ama ikisinin de ışığı kapalıydı, kapıların aralıklarından görebiliyordum.
Aşağı olduğunu düşündüm ve trabzanalara tutunarak dikkatle merdivenleri indim. Topuklu ayakkabılarımın tabanı ahşap merdivenlerde kayıyordu.
Girişte, kapının yanında beni bekliyordu. Ayakkabılarımın çıkardığı sesi duymuş olmalı ki aşağı indiğimi anlamış ve dönüp bana bakmıştı. Ama bakışı her zamanki gibi değildi, anlamlandıramadığım farklı bir şey vardı. O farklı bakışlarını baştan aşağı üzerimde gezdirdikten sonra gözlerime dikti gözlerini. Yutkunduğunu gördüm.
Az önce bana bakarken kalkan kaşlarını çattı ve boğazını temizleyip yerde rastgele bi köşeye baktıktan sonra tekrar bana baktı.
"Çok...güzel görünüyorsun."
Farkında olmadan gülümsedim. Bana o yoğun bakışlarının nedenini anlamıştım şimdi ancak bu olayı bir an önce sonlandırmak için "Teşekkür ederim." dedim ve ona doğru yürüdüm.
Çizgili takım elbisesini değiştirmemişti ancak içine giydiği siyah boğazlı kazağın yerine gri bir boğazlı kazak giymişti. Neden her zaman gömlek giyerken iş yemeğine giderken kazak giydiğine anlam vermemiştim. Onların karışısında rahat bir tavır takınmanın ilk adımı falan mıydı bu?
"Çıkalım mı?"
Sorusu dikkatimi takım elbisesinden kendisine çektiğinde "Aslında..." dedim nasıl soracağımı bilemeyerek. Saçlarımı elime toplayıp sağ omzumun üstüne atarken "Fermuarımı çekemiyorum. Yardım eder misin?" diye sordum biraz çekinerek. Bu durum beni neden utandırmıştı bilmiyordum ama bunu isterken çok fazla çekinmiştim.
"Arkanı dönmeyecek misin?" dedi ellerini ceplerinden çıkartırken. Ona yavaşça arkamı dönerken o da bana doğru bir adım atıp bana yaklaşmıştı.
Fermuarı tutarken tenime değen soğuk parmak uçları bir anlığına vücudumun gerilmesine yol açtığında irkilmemle o da bunu fark etmişti ve "Ellerim biraz soğuk." demişti. Konuşurken ise parmaklarının soğukluğuna tezat sıcak nefesi, omzuma topladığım saçlarımın açık bıraktığı enseme düşmüştü.
Fermuarı yukarı çekerken parmaklarının üstünü de tenime değdirmişti. Bunu bilerek yaptığına emindim, vücudumun as önce nasıl tepki verdiğini görmesine rağmen soğuk parmaklarıyla dokunmaktan kaçınmamasının başka bir açıklaması olamazdı.
Fermuarı yukarı kadar çekip bıraktığında yavaşça önüme döndüm. Hemen karşımda duran dudaklarına düşen bakışlarımı alelacele gözlerine çevirdiğimde onun gözlerinin hala dudaklarımda olduğunu gördüm. Dudaklarını diliyle gelişigüzel ıslatırken gözlerime baktığında "Teşekkür ederim." dedim ona yine. Hiçbir şey söylemeden bana bakmaya devam etti. Aramızda oluşan atmosferin sadece ben farkında değildim, onun da bu atmosferin etkisinde olduğunu görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise
FanfictionUnutma, evlilik olurken birbirimize söz verdik. Asla karı - koca olmayacağız.