34. BÖLÜM

155 35 29
                                    


Bugün işimizin ilk günüydü. Ben de Hira da fazlasıyla mutluyduk. Şükürler olsun ki Rabbim bana o kadar güzel hidayet, o kadar güzel bir hayat bahşetti ki bir gün bu mutluluğum bitecek diye çok korkuyordum.

Bugüne kadar ben hiç bir zaman bu kadar gerçek anlamda mutlu olmadım. İyi ki o kaza oldu ve iyi ki müslüman oldum.

Müslüman olmadan önce islam ile ilgili çok kötü şeyler duyuyordum, biliyordum. İslam'ın kadına hiç bir zaman değer vermediğini sanıyordum. Kadına köle gibi davranıldığını, kadının özgürlüğünün kısıtlandığını düşünürdüm hep.


Bununla ilgili hep kitaplar okudum. Bazı kitaplar bu durumu tastiklese de çoğu kitaplar da hep yalanlıyordu bu söylenenleri. İslam kadına değeri çok güzel ifadelerle belirtiyordu hep. Ama ben görmüyordum, görmezden geliyordum bu durumu, tıpkı inanmayan inanmak istemeyenler gibi.

Bir gün okuduklarımla yetinmeyip gizlice din hocasının ders verdiği bir camiye gitmiştim. Fazla dikkat çekmeyen bir yerde yerimi alarak hocayı dinlemeye koyulmuştum. Aynen şöyle anlattı İslam'ın kadına verdiği değerini :


Kadın hakları konusunda İslam'ın ortaya koyduğu prensipler hiçbir sistemin ulaşamayacağı kadar yüce,açık ve nettir.
İslam anlayışına göre; Aile cemiyetin, kadın da ailenin temelidir.

Bu sebeple İslamiyet'te kadına büyük önem verilmiş, ona şahsiyet kazandırılmıştır.

İslamiyet'ten önceki cemiyetlerde kadın daima horlanmış, kadına aşağılık bir mahluk gibi bakılmıştı.
Sevgili öğrenciler. Tarihi gelişim içinde eski devletlerin kadına bakış açısını incelediğimiz zaman İslam'ın getirdiği prensiplerin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Eski Yunan'da Kadın, şeytanın amelinden meydana gelmiş adi bir varlık olarak değerlendirilmişti. Eski Çin'de kadın insan bile sayılmamış, kadınlara isim bile verilmemiş, 1, 2, 3 diye rakamlarla adlandırılmıştı. Eski Roma'da kadın, haysiyeti ve şahsiyeti olmayan, necis, pis bir yaratık olarak nitelendirilmişti.
Eski Hind anlayışına göre kadın o kadar değersiz kabul edilmişti ki; Onların anlayışına göre veba, ölüm, yılan, zehir, ateş ve cehennem kadından daha hayırlı sayılmıştı. On birinci yüzyıla kadar "İngiltere"de kocalar eşlerini satabiliyorlardı. İngilizlere göre kadın murdar bir mahluk sayıldığından İncil'e el sürmesi yasaktı. Kadınlar vatandaş olarak bile kabul edilmezler, onlara mülkiyet hakkı tanınmazdı.

Eski Fransa'da kadının insandan sayılıp sayılamayacağı uzun yüzyıllar tartışılmış, sonunda kadının da insan olduğuna, ancak onun erkeğe hizmet için yaratıldığına karar verilmişti. Kadının çocuklar ve delilerle aynı kefeye konulması anlayışı Fransa'da son yüzyıllara kadar devam etmiştir.
Yahudi Hukuku'nda kadın insanı aldatıp kötülüğe sevk ettiğinden mel'un bir varlık olarak kabul edilmişti.
Hıristiyan Hukuku'nda kadın şeytanın kapısı, İblis'in silahı, fitnenin en büyük sebebi olarak kabul edilmişti.
Evet değerli öğrenciler.
İlk defa İslamiyet kadına "İNSAN" olarak değer vermiş, ona "mülkiyet","miras", "eşitlik", "öğrenme" hakkı tanımıştır.

İslamiyet'in getirdiği tabii haklardan faydalanmada kadın erkek ayırımı yapılmamıştır.

Dini açıdan mükellefiyet ve sorumluluk; dünyevi açıdan suç işleme, suç ve saldırılara karşı korunmada kadın-erkek arasında tam bir eşitlik getirilmiştir. İslamiyet'te kadın artık utanılacak bir yaratık değil, "eşref-i mahlukât = yaratılmışların en şereflisi" olmaya namzet bir varlıktır. Nitekim yüce İslam dinine ilk inanan da, Allah yolunda canını feda eden ilk Müslüman şehit de kadındır. İslam'ın ilk dönemlerinde Müslüman olmayanlar yıllar yılı devam eden anlayışları gereğince yeni doğan kız çocuklarını diri-diri kumlara gömmeye devam ediyor, anne babalar bundan hiç üzüntü duymuyorlardı.
Cenâb-ı Hak kız çocuğu istemeyenleri şöyle uyarmıştır:

ÂRAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin