( İkra'dan devam ediyor...)
Yarım saattir kızların benimle alay etmelerini dinliyor ve izliyordum. Onlar yetmiyormuş gibi Ege'de onlarla iş birliği yapıp benimle alay edip duruyordu.
Elimde ki sıcak çayı yüzlerine fırlatmak vardı lakin çayıma ziyan olurdu. Bu yüzden onları dinlemek yerine ayağa kalktım. Biraz ağaçlıklar arasında dolanıp temiz hava alsam iyi olur düşüncesiyle, çay ocağından çıktım.
Bizimkilere bir şey demeden çıktığım için Hira hemen arkamdan gelmişti.
" Ne oldu? Nereye gidiyorsun İkra?"
Geriye dönüp, Hira'ya muazzam ters bakışlarımı attım.
" Alaylarınızı daha fazla dinleyecek değilim. Biraz hava alıp eve geçeceğim " diyip , Hira'nın bir şey demesine zaman tanımadan hızla yürüdüm. Umarım Ömer’le karşılaşmazdım.
Yol boyunca sessiz sedasız yürürken telefonum titredi. Birinden bir mesaj gelmişti. Ablamdır diye hemen mesaja tıkladım. Gördüğüm numarayla gözlerim doldu.
Ben Ateş'in varlığını çoktan unutmuştum. O bugün Rize'ye gelmişti. Ve beni yanına çağırıyordu. Onunla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Birilerine anlatmayı çok istiyordum ama yapamazdım. O psikopat ruhlu adam aileme zarar verir diye çok korkuyordum.
Umutsuzlukla Ateş'in çağırdığı yere gittim. Kalbim de beynim gibi donmuştu. Hiç bir şey düşünemiyor ve hissedemiyordum. Çaresizlik deryasında kaybolmuştum âdeta.
Ateş'in çağırdığı yere vardığımda, psikopatın ağaca yaslanmış beni bekliyor olduğunu gördüm.
Yüzümü ekşiterek ona doğru yürüdüm. Ateş sırıtarak bana bakıyordu.
-Oo İkra hanım sonunda teşrif edebildiniz buraya
Ona hiç bir şekilde cevap vermeyecektim. Aksi takdirde ikimizden biri birimizi öldürecekti.
- Bana hoş geldin demek yok mu? Yoksa beni özlemedin mi?
Ateş'in dediği şeyle gözlerimi devirdim. Ciddi olamazdı herhalde. Umursamaz bir şekilde Ateş'e baktığımda gayet ciddi bir şekilde bana bakıyor olduğunu gördüm. Bu psikopat benden ciddi ciddi cevap bekliyordu. İyi o zaman istediği cevabı vereyim.
-Delirdin sen herhalde. Gerçi daha önce akıllı olduğun da pek söylenemez ama. Seni tabi ki hiç özlemedim. Hatta keşke cehennem olsan da gitsen artık.
Sinirlerime artık hâkim olamıyordum. Delirme raddesine geldim. Gözlerime perde inercesine Ateş'e olan nefretimi onun yüzüne artık haykırmak istiyordum. Ateş, dediğim şeyle kaşlarını çatarak ani bir hareketle boğazıma yapıştı.
-Sen ne cürretle benimle böyle konuşursun. Haddini bil.
Güldüm. Şuan da haddini bilmeyen biri bana haddimi bildirmeye çalışıyordu. Fazlasıyla ironiydi yaptıkları cidden.
Benim gülüşüme daha da sinirlenen Ateş, bana hiç beklemediğim anda tokat atınca neye uğradığımı şaşırdım. Bu kadarı da çok fazlaydı. Bu adam gittikçe sınırları aşıyordu.
Hızla kendimi ondan geriye çekmek istedim ama o buna izin vermedi. Bileklerimden sıkıca tutmuş ondan uzaklaşmamı engelliyordu.
Tokat’ın verdiği acıyla gözlerimden yaşlar aktı.
-Bana bak İkra! Hal ve hareketlerine dikkat et. Özellikle bana karşı. Sanırım sen beni ciddiye almıyorsun. Beni ciddiye alman için illa ailenden birini vurdurtmam mı lazım?
Ateş'in dediği şeyle korkuyla başımı iki yana salladım.
- Hayır hayır sakın yapma bunu
Korku içinde Ateş'e yalvarmam onun hoşuna gitmişti. Az önce sinirden deliren adam şimdi de korkumdan zevk alıyormuşçasına gülüyordu. Bu beni daha da korkuttu. Ateş cidden iyi değildi.
- Güzel böyle akıllı ol. Akıllı olmazsan sonuçlarını biliyorsun zaten.
Hızla başımı salladım. Bileklerimden sert bir şekilde tuttuğu için bileklerim acıdan sızlıyordu.
Artık acı dayanılmaz hâl alınca bileklerimi çekmek zorunda kaldım. Tabi yine kurtaramadım bileklerimi. Ateş bıraktı. Bileklerimi ovaladım. Morarmıştı.
Ateş'im yüzümde tokat attığı yeri tuttum. Göz yaşlarıma hâkim olamıyordum. Rabbim sen yardım et. Bu durum bana çok zor geliyor.
Ateş sırıtarak beni süzdü.
- Bugün çok güzel olmuşsun.
Hiç bir şey demedim. Hatta başımı kaldırıp da Ateş'in yüzüne bakmadım.
- Hadi git, senin o aptal arkadaşların seni merak etmesinler.
Şuan elime verseler şu Ateş'i, onu parça pinçik edeceğimden hiç şüphem olmazdı. Hemen arkamı dönüp yürümeye başladım.
Moraran bileklerimi elbisemin uzun koluyla gizlemeye çalıştım. Yüzümde tokatın etkisiyle kızarmıştır diye düşünerek önüme çıkan ilk markete girdim. Bir kapatıcı almalıydım. Kimsenin yüzümü görmesine izin vermemeliydim. Ne söylesem inanmazlar ve bunun peşine düşerler. Özellikle de Hira. Aldığım kapatıcısı kasaya verdim. Kasa başında oturan kişinin gözlerine yanağımda ki kızarıklıktaydı. Hafifçe öksürdüğümde kasa başında oturan kişi hemen kendine geldi ve kapatıcıyı kasadan geçirdi.
Kapatıcıyı alır almaz hemen bir ayna buldum. Aynaya baktığımda yüzümün gerçekten de çok kızardığını gördüm. Hemen kapatıcıyla profesyonelce kızarıklığı kapattım.
Lise yıllarında çok fazla makyaj yapmayı sevdiğim için bu konuda çok becerikliydim.
Gözlerim de ağlamaktan biraz kızarmıştı ama çok da göze batmıyordu. Bu yüzden hafif göz kızarıklığımı pek de sorun etmedim.
Marketten hızla çıktım ve evin yolunu tuttum. Hava kararmıştı. Ateş bana ulaşmasın diye telefonumu da kapatmıştım. Kızlar büyük ihtimalle beni arayınca ulaşamadıkları için endişelenmişlerdir.
Evin önüne geldiğimde tahmin ettiğim gibi kızların dışarda harıl harıl bir şeyler konuştuğunu gördüm. Beni gören ilk Hira olunca , kaşlarını çatıp bana doğru sinirle geldi.
- Sen neredesin bu saate kadar? Hem o telefonun neden kapalı ? Burda çıldırdık senden haber almayınca?
Hira bana fırsat tanımayarak hızla sorularını sıralıyordu. Tam Hira sustu hemen araya girip bir şey söyleyeyim derken bu sefer Melis ve Almira devreye girdi.
- Sen nerdeydin İkra?
- Neden telefonun kapalıydı?
Bu kızlar susacak gibi değil. Biri daha tam soru soracakken hemen susturdum elimle.
- Tamam huriler. Sakin olun. İyiyim gördüğünüz gibi. Biraz gezdim Rize’yi. Çok da yoruldum. Müsaadenizle odama geçip uyumak istiyorum.
Dediğim şeyler üzerine kızlar ikna olmamış gibilerdi. Almira'nın bakışları yüzümde dolanıyordu. Acaba yüzümde ki kızarıklığı mı fark etti diye düşünerek korktum. İnşALLAH fark etmemiştir. Almira bana doğru yürüdüğünde korkudan nefesimi tuttum.
Daha da yakınıma geldi.
- Sen ağladın mı? Gözlerin kızarmış?
Bir yandan Almira yanağımda ki kızarıklığı fark etmedi diye sevinirken diğer yandan gözlerimde ki kızarıklığı fark ettiği için hafiften korkmuştum. Şimdi Almira'ya ne söyleyecektim.
Tam dudaklarımı aralayıp bir şeyler gevelemeye hazırlanırken arkadan bir ses geldi.
- Hadi yemek hazır.
Bu ses Ege'ye aitti. Kızlar bu konuyu daha sonra konuşacağız bakışları tek tek atıp eve doğru yürümeye başladılar. Biri hariç. Öylece yerinde duran Hira'ya baktım.
- Sen neden yürümüyorsun? Davetiye mi bekliyorsun ahretliğim?
Diye takıldım Hira'ya. Hira'nın bakışları bir kaç saniye yüzümde dolandı. Sonra hemen başını çevirip konuşmadan eve doğru yürümeye başladı.
Bende Hira'nın ardından yürüyerek eve girdim. Herkes masadaydı. Yemek yemek için bizi bekliyorlardı. Hira boş yere geçip oturdu. Bense zoraki gülümsemeyle yemeyeceğimi söyleyip yukarı çıktım.
Biraz daha onların arasında kalırsam her şeyi açık vereceğimden korktum. Odama girer girmez üstümü değiştirmeden yatağıma girdim. Yalnız olduğum için göz yaşlarımı artık serbest bırakabilirdim.
Kendimi o kadar çok çaresiz hissediyordum ki, bu çaresizlik içinde nefes almaktan zorlanıyordum. Ne zaman bu oyuna son verecekti Ateş. Buna dayanacak gücüm gittikçe azalıyordu. Benden, ailemden ne istiyordu?
Bu sessiz ağlayışlarım hıçkırığa dönüştü. En son böyle hıçkırarak ağladığımda evi terk etmiştim. Ailemi kendi içimde bitirmiştim. Şimdi ise uzun yıllardan sonra kendi kendimi bitirdiğim içim hıçkırarak ağlıyordum. Kendime, çaresiz kalışıma ağlıyordum.
Gözlerimi yumdum. Uyumak, kısa bir süreliğine de olsa hiç bir şeyi hatırlamamak istiyordum. Hıçkırıklarım iç çekişe döndü. İç çeke çeke uykuya daldım...
İlahi bakış açısı...
İkra iç çekişlerle uykuya dalınca, yarım saattir onun ağlayışlarını kapıda dinleyen Hira içeri girdi. Son bir kaç gündür, İkra da büyük değişikler olduğunu fark ediyordu. Ama bugün olduğu kadar hiç biri bu kadar göze çarpmıyordu.
İkra, çay ocağından çıktıktan sonra Hira da hemen ardından çıkmıştı. Yaptıkları şakayı çok mu abarttık da İkra üzülüp kalktı diye hemen arkasından gidip, İkra'nın gönlünü almak istemişti.
İkra'nın ona attığı bakışlarla onun gerçekten sinirlendiğini görünce üstüne çok varmamayı seçip çay ocağına geri döndü.
Hem onlar da çok kalmamışlardı çay ocağından. İkra çıktıktan on dakika sonra onlarda kalkmışlardı.
Kaldıkları eve gidip, herkes kendi odalarına çekilmişti. Eve gittiklerinden yana arada saatler geçmişti. Ama İkra hâlâ yoktu. Hira, çay ocağında çıktığından beri saat başı İkra'yı arıyordu. İlk telefon çalıyordu. Bilerek cevap vermediğini düşünmüştü.
Hava kararmaya başlayınca, Hira'nın saat başı olan aramaları dakika başı olmaya başladı. İkra'nın telefonu bu sefer kapalıydı. Bu durum Hira'nın yüreğine korku salmıştı.
Bu sefer İkra'yı değil de Melis ve Almira'yı aradı. Kızlarla bahçede
toplandılar. Hira'nin aksine Melis ve Almira sakinlerdi. İkra'nın yine bir yerlere daldığını saatin farkına varmadığını düşünüyorlardı.
Hira her ne kadar gidip İkra'yı arayalım dese de Melis ve Almira, Hira'nın bu endişesini gereksiz bulup, Ikra'nın birazdan geleceğini söyleyip, Hira'yı sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Tabi tüm bu çabaları nafileydi. Hira bir türlü sakinleşemiyordu. İçinde kötü hisler vardı. Hira'nın içinde ki kötü his o kadar fazlaydı ki Hira ara ara nefes almaktan zorlandığını hissediyordu. Bu sefer Melis'i ve Almira'yı dinlemeyecekti. Gidip İkra'yı aramaya karar verdi. Tabi kızlar buna izin vermeyince aralarında küçük bir tartışma geçti. Hira onları dinlemenin zamandan çaldığını düşünerek tam gideceği sırada, karşıda onlara doğru gelen İkra'yı gördü.
İlk onu karşısında görünce içi rahatlasa da, hemen kendini toplayıp kaşlarını çattı.
Hira sinirle İkra'ya doğru yürüdü. Yanına vardığında sorularını hemen sıraladı. Hira soruları sıralarken dikkatini bir şey çekti. O an sustu. Yanına ne zaman geldiğini fark etmediği Melis ve Almira gelmişti. Hira'nın sorularının aynısı ikisi farkında olmadan tekrardan İkra'ya iletirlerken, Hira İkra'nın kendisine değişik gelen yüzüne bakıyordu. Yüzünün bir tarafı biraz daha koyu duruyor gibiydi. Hira bakışlarını , Hira'nın yanaklarından çekip, gözlerine baktı. İkra ağlamıştı. Bu gözler Hira'ya göre, İkra'nın tüm duygularını açığa çıkarıyordu. İkra korkmuş, üzülmüş ağlamıştı. Ama neden? Bugün ona takıldıkları için mi bu kadar üzülmüştü? Ama korku da vardı İkra'nın gözlerinde. Bu kesinlikle bizden dolayı değildi. İkra bizden ne saklıyor diye düşündü Hira.
Hira dalmış bir şekilde İkra'nın yüzünü incelerken, onu bölen Ege'nin sesi olmuştu. Melis ve Almira yemeğe giderken, Hira'nın kafasına yayılan yoğun düşünce yürümesini engellemişti.
İkra zoraki bir gülümsemeyle, bugün yaşadığı korkunç şeyi yansıtmamak adına alayla Hira'ya takıldı. Hira'nın düşünceleri ve kafasında kurduğu soruları o kadar yoğundu ki İkra'ya uzun uzun baktığının farkında bile değildi. Hemen kendini toparlayıp o da eve doğru yürüdü.
İçeri dalgın bir şekilde girip, boş bulduğu sandalyeye hemen oturdu. Tabi o dalgınlıkla Hamza'nın hemen yanında oturduğunun farkında bile değildi. Aklı İkra da kalmıştı. İkra hemen Hira'nın ardından içeri girdi. Yine az önce yaptığı gibi zoraki gülümsedi. Yemek yetmeyeceğini söyleyip yukarı çıktı.
Yukarı çıktığı sürede masadakilerin hepsi İkra'yı izledi. O gün o masada herkes İkra da bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Ege merakla Hira'ya baktı.
-İkra'nın neyi var öyle?
Hira, Ege'nin onunla konuştuğunun farkında bile değildi. Aklı İkra'daydı. Gidip soracaktı İkra'nın neyi olduğunu. Söylemese gerekirse sabaha kadar zorlayacaktı İkra'yı onu konuşturacaktı. Hira da bir şey yemeden masadan kalktı. Müsaade isteyip o da yukarı çıktı.
Hira odasının kapısına geldiğinde ağlama sesini işitti. İçeri girmedi. Öylece kapıda durdu. Ağlayanın İkra olduğunu biliyordu. Yarım saat boyunca İkra'nın ağlayışlarını dinlemek zorunda kaldı. Nedense cesaret edip de odaya giremedi. Sanki onu engelleyen bir şey var gibiydi. Yere çömelip kapının yanında oturdu.
İçerde gelen iç çekiş sesinin gelmediğini duyunca İkra'nın uyuyakaldığını anladı.
İlk defa ahretliğinin böyle ağladığını görüyordu. Hâliyle ne yapacağını bilemedi.
Hira içeri girip, yavaş adımlarla İkra'ya doğru yürümeye başladı. İkra'nın yüzüne baktığında bir kızarıklık fark etti. İkra'nın yastığına da baktığında yastığın yanak tarafında bir leke gördü. İkra'nın göz yaşlarıyla ıslanan yanaklarına dokundu. Eline de koyu leke geldi. Kapatıcı olduğunu hemen anlamıştı .
Hissettirmemeye çalışarak, İkra'nın yanağını sildi Hira. Yüzünde ki boya silindikçe, İkra'nın yanağında ki kızarıklık daha da belirginleşmeye başlamıştı. Hira İkra’nın yüzünü sildikçe şaşkınlığı artıyordu. Bu bir tokat iziydi. Parmak izleri kızarıklıklarıyla kendini belli etmişti.
Hira'nın aklı almadı. Kim vurabilirdi İkra'ya? Nasıl vurmuştu? Ve neden İkra bundan onlara bahsetmiyor diye düşünürken gözlerinde ki yaşlar aşağıya doğru süzülüyordu. Hira iç çekerek İkra'ya baktı.
İkra uyku haliyle yataktan yan dönünce, Ateş'in sıkarak morarttığı bileği açıkta kalmıştı.
Hira ikinci bir şok daha yaşadı. Kim bunu İkra'ya yaptı diye düşünerek tekrar ve tekrar dehşete düştü. Kendini daha fazla tutamayacaktı. İkrayı uyandırıp sormak istiyordu. Ama deminden beri Hira'nın İkra'ya yaklaşmasını bunları sormasını engelleyen bir şeyler vardı.
Hira buna daha fazla dayanamadı ve koşar adımlarla hemen dışarı çıktı. Şok'a girmiş bir şekilde kapının önünde oturup ağladı.
Kim bunu İkra'ya yaptı? İkra neden tüm bunlardan onlara bahsetmiyor? Yüzünde ki kızarıklık, bileklerinde ki morluklar aklına geldikçe çıldırıyordu Hira.
Ayağa kalktı. Bunu İkra'ya soramıyorsa da bu durumu gidip Ömer'e ve kızlara anlatmalıydı. Kararlılıkla ayağa kalktı. Merdivenlerden endişeyle inerken aklına gelen şeyle durmak zorunda kaldı.
Belki de İkra onun gibi şoka girmiştir. Uyanınca anlatır diye düşündü. Eğer şimdi gider anlatırsa ve bunu İkra öğrenirse İkra çok sinirlenebilirdi. Bu yüzden vazgeçti. Odasına geri döndü. Tam odaya girecekken Ege, Hira'yı durdurdu.
Ege, İkra'nın neyi olduğunu soracaktı Hira'ya. Bugün ikisi de çok tuhaf davranmıştı. Ege, Hira'ya tam İkra'yı soracakken, Hira'nın gözlerinde ki yaşı görünce kaşlarını çattı.
Bir şey olduğundan korktu. Endişeyle kardeşi gibi gördüğü Hira'ya baktı.
- Ne oldu? İyi misin?
Hira iyiyim demek için kendini çok zorladı ama yapamadı. O da Ege'yi abisi gibi kendisine çok yakın görüyordu. Bu durumu hiç kimseye anlatamasa da Ege'ye anlatmak istiyordu her şeye rağmen. Ve anlatacaktı. Hira gözlerinde ki yaşları sildi.
- Bahçe de konuşalım
Deyip tekrar merdivenlere yöneldi. Ege bir şey demeden Hira'yı takip etti.
Açık havaya, bahçeye çıktıklarında, Ege Hira'ya baktı. Ne anlatacağını merak ediyordu. Bunun yanı sıra korkuyordu da. Hira bu sessizliği daha fazla uzatmadan İkra'da son bir kaç haftadır olan değişiklikleri en başından anlattı. Sonra da bugün olanlardan, yani İkra'nın yüzünde ki kızarıklıktan , bileğinde ki morluktan ve hıçkırarak ağlayışına kadar her şeyi anlattı.
Ege bunları duymayı beklemiyordu. Sinirden elleri ayakları titriyordu. Kim ne hakla kardeşinin canını yakardı.
Ege, İkra'nın odasına gidip neler olduğunu sormak istedi ama Hira buna izin vermedi.
İkra'nın şuan uyuduğunu, uyanınca ona birlikte neler olduğunu soracağını söyleyerek Ege’yi sakinleştirmeye çalıştı. Ege Hira'nın anlattıklarını düşündükçe etrafında ne var ne yok hepsini yıkıp dökmek istiyordu.
Kim neden İkra'ya bunları yaşatıyordu, vuruyordu. Kendisinin kıyamadığı, süt annesinin ve babasının dokunmaya bile kıyamadığı kızlarına kim ne hakla vurabilmişti.
Ege daha fazla dayanamadı. Yukarı İkra'nın odasına doğru yürüdü. Tam içeri girip İkra'ya neler olacağını soracakken, kapının ardından İkra'nın sesini duydu. Kendi kendine konuşuyor, kendini telkin ediyordu. Ege , İkra'ya neler olduğunu sormaktan vazgeçti. Hiç iyi şeyler olmadığını, İkra'nın başının büyük belada olduğunu anladı. Söz konusu kendisi olsa bu durumu gülerek anlatırdı ama belli ki İkra'ya bunu yapanlar İkra'yı bir şeyle tehdit edip susturuyordu. İkra'ya sorsa asla sorunun cevabını almayacağını Ege, o an o kapıda anladı. Geri çekildi ve hâlâ dışarda olan Hira'nın yanına gitti. Hira'ya bu durumla ilgili tahminlerini söyledi ve artık bundan sonra nasıl adım atacaklarını Hira'ya anlatıp , odasına gitti.
Selamlaaar Araf'ın tohumları
Biliyorum bu kitabı çok çok çok aksattım bunun için de kitabı unutanlar, beklemekten sıkılıp bırakanlar ve bu kadar ara verdiğim için bana kızanlar var. Çok da haklısınız tabi. Ama ne yapim final yaklaştıkça yazma isteğim olmuyor. Araf'a olan yolculuğumda ilham perilerim beni yalnız bırakıyorlar.
Tek başıma ilerleyemeyince kitap öylece kaldı.
Tekrardan özür diler ve siz değerli canım okurlarımı Allah'a emanet ediyorum.
Kendinize iyi bakın❤❤ yakın zamanda görüşmek dileğiyle...
Ha bu arada yorum yapmadan ve oy vermeden buraya kadar gelmişseniz eğer, hemen aşağıda yıldıza basıp hemen sonra da baştan yorum yazmaya uçuunn. Güveniyorum size😀😙
Bu ara da bu yazarınız öykü yazmaya başladı. Aslında ilk başlarda öylesine yazıyordum. Sonradan ne oldu bilmiyorum ama bu konuda kariyerime adım atmış oldum. Şuan iki derginin üyesiyim ve her iki dergiye ayrı ayrı öyküler yazmaya başladım. Yazımı merak edenler instagram hesabımdan bakabilirler. Beğeneceğinizi umuyorum😊😊
Instagram hesabım: @karatas._.fatma
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂRAF
Humor/Bölümler Düzenlenecek/ EZAN EŞLİĞİNDE YÜREĞİME AKAN DUALARDA BULUŞALIM... Fatma Karataş Ateist olan baş karakterimiz bir kaza sonucu komaya girer. Komada olduğu süreçte başka bir dünya da başka insanlarla tanışır. Tanıştığı üç müslüman arkadaşlar...