44. BÖLÜM( ARAF KİTAP OLUYOOR!)

211 21 53
                                    

Hava kara bulutlarla çevrilmiş göz yaşlarını hunharca üstümüze bocalıyor, ben üzgünsem, ben ağlıyorsam sizde ağlayın der gibiydi. Bunu  art arda yere şiddetli bir şekilde düşen yıldırımlar doğruluyordu.

Hira, Almira ve Melis aşağıda  Hayriye teyzeyle oturmuş çay eşliğinde sohbet ederlerken ben dünden bu yana yine yatağımda oturmuş bana yakın olan cam'dan dışarda ki yağmuru seyrediyordum.

Bu sabah Ateş yine beni aramış saçma sapan konuşup, beni tehdit edip telefonu kapatmıştı. Maalesef ki yarın yine buraya geliyordu.

Anlamıyordum cidden Ateş'in benimle, ailemle ne sorunun olduğunu. Onun bize yaptığı bu denli kötülüğü hakkedecek hiç  bir şey yapmamıştık. Peki ya o neden bize bunu yaşatıyordu ki? Bu kin, bu nefret neyeydi, kimeydi?..

Yere bir kez daha şiddetli bir yıldırımın düşmesiyle korkudan yatağımdan fırladım âdeta. Yer yerinden oynamış, deprem etkisi yaratmıştı bu sefer. Cama baktığımda yıldırımın tam da camımın önünde ki ağaca düştüğünü ve de o ağacın şuan yandığını gördüm. Telaşla odadan çıkıp  merdivenlere yöneldim. Kızlar ve Hayriye teyze sohbetlerine devam ettiklerini gördüğümde şaşırdım. İnsan bu şiddetli yıldırımda hiç mi korkmaz. Onlar sakin bir şekilde sohbetlerine devam ediyolardı. Ömer ve tayfası da bugün cuma olduğu için cuma namazı kılmak için hemen yukarımızda ki camiye gitmişlerdi.

Bu huzurlu atmosferi bozarak telaşla bağırdım.

" Hayriye teyze  ağaca yıldırım düştü. Ağaç yanıyor."  Diyip zaman kaybetmeden, arkamdaki bağırışları takmayıp hızla dışarıya koştum. Bir kaç komşu  yangını çoktan farketmiş  buraya doğru koşuşturmaya başlamışlardı bile.

Karşımda ki dev ağaç alevler içinde yanıyordu ve şuan ne yapacağımla ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu.

Hayriye teyzeyle bizim kızlar ekipmanlarla dışarı, yanıma koştular. Almira ve Melis tencerelerin içinde su getirmişlerken, Hira  elinde ki su dolu bardakla endişeyle ağaca bakıyordu.  Bu durumda bile sizi güldüren bir can dostunuz varsa dünya'ya 1-0 önde gelmişsiniz demektir. Gülüşümü zoraki durdurup, Hira'nın kolundan dürttüm.

" Bana bak kız. Sen varya bu su bardağıyla dünya'yı kurtarırsın  evelallah"  dediğimde  Hira ilk gülecek gibi oldu. Ama hemen ışık hızıyla somurtup kırgın çıkarmaya çalıştığı sesiyle ajitasyon yaptı.

" Aşk olsun İkra. Burda bir işe yarayalım diyip su getirdik. Hem onlar öyle telaş yapınca tencere almaya vakit bulamadım. Ben de bu su bardağını doldurup getirdim" dedi.

Şimdi bu Ateş ş**sizi  bu dünyalar tatlısı kardeşimin canını yakacağını mı söylüyordu? Yemin ederim ki sevdiklerimin tek bir saç teline bir zarar gelsin. Bu dünya'yı ateşin başına yıkarım. Biraz durakladım. Babamın saçı yoktu ama.  Tamam belki babamın saçı yoktur ama biraz sakalı var. Sakala da  zarar veremez o Ateş ş***  o kadar!

Etrafta ki insanlar, yangının büyümesiyle  daha da endişeleniyor  bağırışlar, çağırışlar eşliğinde birbirlerinden bir şeyler istemeye başlamışlardı. Burda ki kalabalığı gören Ömer ve tayfası  hızla buraya doğru geldiler.

Sanırım bizden birine bir şey oldu diye korktular. Hayriye teyze yangın evine de sıçrayacak diye korkuyla, gittikçe büyüyen yangına bakarken ben böyle olmaz diyerekten  bizimkileri  dışarda bırakıp hızla içeri telefonumu almaya gittim. İtfaye'yi arayacaktım. Yoksa bu yangının bugün söneceği yoktu. Elimde ki telefona  hızla acil durum numarasını tıklayıp itfaye'yi arayıp adres verdim. 10, 15 dk'ye burda olacaklarını söylemişlerdi.

Tekrardan hızla dışarıya çıktığımda yangınla birlikte kalabalığın da gittikçe büyüdüğünü gördüm. Bizimkiler de su taşıyıp yangını söndürme uğraşına dahil olmuşlardı.

ÂRAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin