"Geçmişte yaşananlar bir saniye bile insanın peşini bırakmaz derler bazen. Her ne kadar rastgele ortaya atılan bu söz bir o kadar gerçeklerin odak noktası. Geçmiş kendini bir gösterip bir kaçan saklambaç oyunu gibi gösterse de içindeki diğer taraf bazı anlarda daha ağır basıyor. Nasıl olsa saklambaç misali bu hayatta her ne kadar kendini gizlersen gizle, en olmadık anda sırtında beliren el sizi çoktan ele verir ve siz hiçbir şey yapamadan teslim olmuş olursunuz. Rasin kendini gizleyemiyor bu hayatta artık. Çemberi daraldıkça bir adım daha yaklaşıyor sonsuzluğa."
Soğuk fayansların arasında yere çıplak ayak bastığında içi ürpermişti Meyra'nın. Aynada gördüğü yüz sanki önceki gibi değildi. Sanki Meyra gibi hissetmiyordu o an. Yüzündeki ifade birkaç saat önce birini öldüren bir katilin eseri gibiydi. Bir katil. Yaşama kendini adamış bir yaşam meleği bir günde nasıl katil olabilirdi ki. Kendine tiksinç ifadeyle bakarken birden aklına gelen geçmişi yüzüne bir tokat gibi indi. Okulu, yaşamı, arkadaşları, evi ... Bu kadar düzenli ve güzel giden bir yaşamdan sonra buraya sürüklenmesi ve sonunda yaşadığı acı anlar. Meyra bir an yutkunmaya zorlandı. Boğazına saplanan o acı his sanki onu gele geçirmeye çalışan bir canavar misali yenmeye çalışıyordu. Gözlerinden akan yaşlar pişmanlığının mı yoksa acizliğinin mi eseriydi bunu kendisi de bilmiyordu. Kalbinin hapis olduğu bu Lotus onun cehennemi olmaya başlamıştı, belki de ilk baştan beri bunun böyle olması gerekiyordu. Hiç o siyahlara bürülü adamı tanımamalıydı. O 'nu önemsememeliydi. Geçmişini araştırmamalıydı. O sadece annesizliğin acısıyla büyümüş Meyra olarak kalmalıydı.
O sırada attığı çığlıkla Ayza aynanın yanında belirivermişti. Gördüğü manzara karşısında hiçte şaşırmamıştı. Bu daha başlangıçtı. Daha da kötüsü, daha da kötüsü olacaktı ve Meyra bunu nasıl kaldırabilecekti bunun hakkında hiçbir fikri yoktu. Meyra'nın koluna girdi ve onu yatağına doğru götürdü. Meyra'nın elleri bir yaprak gibi titrerken Ayza konuşmaya başladı.
"Biraz dinlenmelisin. Güçsüz düşmüşsün. Bu senin için iyi değil Meyra."
Meyra kan çanağı gözleri ile Ayza'ya baktı.
"Benim ne yaptığımı duymadın mı sen? Ben birini öldürdüm hem de kendi ellerimle ben bunu nasıl yaparım Ayza. Ben nasıl nasıl böyle birine dönüştüm."
Ayza hıçkırıklarına engel olamayarak dilediğince bütün gece Ayza'nın kucağında ağladı. Karan ise uzaktan kalbinin sahibi kadına baktı. Acı çeken o kadın onun bu dünyada hatta bilip bilmediği bütün dünyada tekti ve onu bu şekilde görmek can yakıcıydı. Durum Karan içinde farksızdı. Gittikçe azalan gücü içten içe onu yiyip bitiriyordu. Lotus eski ihtişamın yanında yavaş yavaş sönüyordu. Lotus halkı çaresizce sonu bekliyordu. Kendileri için umutlu bir son. Lakin yaşananlardan umut almayı da bırakalı uzun zaman olmuştu onlar için. Karan kendi bölgesi Bengi'ye gitme kararını Meyra'ya söylemesiyle Lotus 'tan ayrıldı. Yanında götüremedikleriyle kendini Bengi'nin acı verici kollarına bıraktı. Çünkü onu orada bekleyen biri vardı. Yüzü karanlıkta belirsiz bu kişi konuşmaya başladı.
"Sonunda Karan Bengi. Beni bu kadar bekletmemen gerekiyordu. Ancak bana vereceğin hediye ile seni affedeceğim. "
Karan sessizdi, bu onun alışılmadık yüzüydü. Karanlığın gizlediği bu adam bir hışımla karanın el bileğine yapıştı. Karan'ının el bileğindeki simgeye dokundu. Simge kendini belli etmeden dövme şeklinde duruyordu. Hiçbir renk değişimi yaşanmamıştı.
"Bu da ne demek! Sen ne halt ettin Karan Bengi!"
Karan gözlerini karanlığın gizlediği bu adama bakarak sessizce fısıldadı.
"Lotusa sahip olamazsın! Bitti."
Adam bir anda Karan'ın boğazına yapıştı ve onu duvara doğru itti.
"O ne demek! Anlaşmamızı unuttun mu KaranBengi.Ben sana vadettiğimi yaptım şimdi senin bana yaptığın bu mu!!"
Karan adamın ellerinden kurtuldu ve bağırmaya başladı.
"SUS! Kapa çeneni! Bitti anlıyor musun? Artık Lotus'un yok olmasını istemiyorum."
Adam kinayeli ifadeyle konuşmaya başladı.
"Neden Uras Lotus 'un ölümüne sebep olduğun için mi?"
Karan fal taşı gibi açılmış irisleriyle karşısındaki adama baktı.
"Ne oldu Karan Bengi! Şaşırdın mı? Sen istemedin mi benden bunu? Yok olmasını istiyorum dedin bende yok ettim. Şimdi ikmizinde odak noktası Lotus'un yok olması ve sen geri dönemezsin. "
Karan yumruğunu sıktı sertçe. İçindeki öfke kendine mi yoksa karşısındakine miydi bilmiyordu.
"Ben sana onu bu şekilde demedim! Sen nasıl benim iznim olmadan bunu yaparsın!"
Karanlığın gizlediği adam hafifçe yüzünü gecenin ışıltısında gösterdi. Sıcak kahve gözüken göz rengi insanı rahatlatırken bir yandandı tedirgin ediciydi.
"Ben geleceğin var edicisi geçmişin yok edicisi Loren'ım!! Sen ne hakla bana bu şekilde emir verirsin! "
Karan'da kendinden emin bir şekilde kendini toparlayıp konuşmaya başladı.
"Ben de ölüm gücüne sahip efsanevi varlık olan Karan Bengi'yim ve ben Lotusu yok etmeyeceğim. O yüzden bir an önce bölgeyi terk et! Anlaşmamız bitti!"
" O kadın yüzünden mi? Neydi adı Myra'da değil mi?"
Karan bir anda gözlerindeki o korkuyu andıra ifadeyi görmesine izin verdi Loren'in.
"Bir kadın uğruna ben planımdan vazgeçmeyeceğim! Lotus yok olacak ve Bengi bölgesi tek kalacak ve Lotus karanlığa bürünecek. Eğer dediğim gibi olmazsa o efsanevi varlık olan Meyra sadece efsanevi olarak belki bir gün tarih kalıntılarında ismiyle hatırlanacak. Anladın mı beni Karan Bengi. Geçmişi değiştiremezsin ama geleceği kişi oluşturur. Ve biz seninle bir antlaşma yaptık. Sen o antlaşmayı kendinle imzaladın. Eğer uymazsan olacaklara acı verici bir şekilde katlanırsın."
Adam o kadar derin ve sert bir şekilde Karan'a bunları söylemişti ki hipnotize olmuş misali kendini dinlettirmişti ve karanlığın içinde kaybolmuştu. Karan için acı son çok yaklaşmıştı. Lorken asla durmazdı. O başladığı bir işi yarım bırakmazdı. Bu işinde bırakmayacaktı da. Penceresinden gecenin karanlığında kaybolmayı diledi. Meyra'nın o acı dolu bakışları ve çığlıkları ve Uras'ın son anı. Pusat için söylenecek şey o kadar azdı ki. Acımasızca katledilmesi hepsi Karan Bengi'nin 500 yıl önceki antlaşması yüzündendi. Bileğindeki simgeye dokundu bir an gözlerini kapattı. Gözlerini açtığında Meyra'nın odasındaydı. Meyra kirpiklerinden akan son damlayla uykuya dalmıştı.
"Ölümü en çok şu an dilediğimin kimse farkında değil Meyra? Sen sen bunu yaşamamalısın."
Meyra'nın bileğindeki simge alev maviliğinden ateş kırmızısına bürünürken Karan çaresizce bakıyordu Meyra'ya. Meyra'nın yaşatma gücü yerini ölüme devrediyordu. Meyra artık yaşam meleği değil ölümün meleği olmaya hazırlanıyordu.
"Sana o kadar aşığım ki seni kendimden silemiyorum o yüzden sen beni sil kendimden"
Karan'ın gözünden bir damla akan yaş Meyra'nın bileğindeki simgeye düştü ve Meyra'nın kırmızısı yerini donuk siyaha bıraktı.
"Kalp hüküm sürdüğü bütün asırlarda acıyı, sevgiyi, mutluluğu, endişeyi vermişti. İstemediği hiçbir şeyi yapmamıştı bunca zaman. Ancak onunda bir emredicisi vardı. İşte her şeyi o görevlendirir ve o yaptırırdı. Aşk; onu isteyen beyindi ama yaşatan kalpti. Hisseden kalpti ama hissettiren beyindi. Kalp dört odacıktan oluşurken beyin çetrefilli yolların birbirine dolandığı kontrol merkeziydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASİN ÇEMBERİ
FantasyVe ardından büyük bir inilti duyuldu. Sanki bu acının zirvesindeyken aniden sonlanması gibiydi. Gelen ses, topluluk için önceden duyulmamış ve bilinmemiş bir sesti. O kadar güçlüydü ki herkesi şok etmişti. Gümbürdeyerek çıkan bu ses önlerinde duran...