"Rüzgârın esintisi tene değerken tende hissedilen tek şey aslında ürpertiydi. Ürpermek istemese de ten ürperiyordu işte. Ne rüzgâr değmek istiyordu o tene; ne de o ten ürpermek istiyordu. Lakin döngü böyleydi. Her zaman istenmeyen istenene muhtaçtı. Aynı ölüm ve yaşam gibi."
Soğuk hava Meyra'nın evine girmesiyle etkisini yitirdi. Montunu ve botlarını çıkararak kendini sıcak odasının koltuğuna bıraktı.
"Gerçekten yorucu bir akşamdı"
Diyerek bileğideki tılsıma baktı. Siyah görünümde kendini belli etmeden duran bu şekilde parmaklarını gezdirdi Meyra. Aklına gelen ödev dosyası onu yarın ki sunuma hazırlanması gerektiğini hatırlattı. Portmantodaki ceketinin cebinden dosyasını aldı ve mutfağa geçti. Sütlü kahvesi onun için vazgeçilmezdi. Cezveye koyduğu sütü ılıması için ocakta biraz bekletti. Kahvesiyle sütünü buluşturup eline aldığı beyaz renk fincanla odasına geçti birkaç dakika sonra. Çalışma masasına oturdu. Aklını sadece yarın ki ödev sunumuna vermeliydi. Ancak aklından çıkmayan bir şey sürekli beynini kurcalıyordu. Bugün olanlar onun için olağandışı değildi fakat kalbi tuhaftı. Bu hissi bilmiyordu yani daha önce böyle hissetmemişti. Kalbi sanki acı içinde çırpınıyordu, aynı o rüyada olduğu gibi diye düşünmüştü Meyra.
"Evet o zaman da böyle hissetmiştim"
Dedi kendi kendine. Aklı ve kalbi bir muammayken bunları artık düşünmemeliydi ve önündeki dosyaya baktı. Yarın ki sunumu organlarımızdan biri olan Kalp ile ilgiliydi. Tıp Fakültesini bitirmesine son iki yılı kalmıştı. Okulu bitirip doktor olma hayalinden başka bir şey düşünmemeliydi. Bu onun bu dünya için yapabileceği en iyi şeydi.
"Evet bakalım şimdi. Organımızın oluşumu, hastalıkları vs. " diyerek kendini sunumun gerçekçiliğine bıraktı. Masasının üzerindeki kalp maketi de göze çarpan detaylardandı. Çünkü; tıp fakültesini kazandığından beri istediği tek şey bir Kalp Cerrahı olmaktı. Bu yüzden elinden geldiğince kendini geliştirmeye çalışıyordu. Doktor olduğunda özel gücünü kullanmasına gerek kalmamalıydı. Bu çalıştığı yerde sıkıntı doğurabilecek önemli bir detaydı.
Aradan geçen iki saat ve bitmiş sütlü kahve fincanının görüntüsüyle Meyra masa başında uyuyakalmıştı. Sabah gidilecek bir okul, yapılacak bir sunum ve sürprizlere gebe bir an yaşanacaktı.
***
Aralık ayının son bir haftasına girilmişti. Alarmın sesi zannettiği ses Meyra'nın masa başında sıçramasına neden oldu. Çalar saat aramaya çalışan bir çift el ile telefonu yere düşürdü. Uyku mahmurluğuyla yere eğildi Meyra. Telefonda yazan isme bakmadan açmıştı telefonu. Karşı taraftan gelen ses ile telefonu kulağından bir anda çekti. Bu kişi okulda, hatta bu dünyada gördüğü ve tıp fakültesindeki öğrenciler arasında en yılışık olmaya aday olan Mert'ti.
"Bu çocuk benim numaramı nerde bulmuş" faslını düşünemeden Mert konuşmasına devam etti.
"Neredesin kızım sen? Sunumunun olması için son yarım saatin kaldı ve sen düşündüğüme göre uyuyorsun"
Dedi alaycı ve ukalalıkta sınır tanımayan ses tonuyla. Meyra'nın olanları toparlayabilmesi birkaç dakikasını almıştı. Telefonu kulağından çektiğinde ekranda yazan saat ona, sabah yatağından uyandırılabilmek için yüzüne bir sürahi su dökülmesi hissiyatı vermişti. Telefonu fırlatmasıyla kendini lavaboya attı. Elini yüzünü bir hışımla yıkayıp dolabının önüne koşturdu. Eline ne geçtiyse üzerine bir çırpıda geçirmişti. Bilgisayar çantasına dosyasını sıkıştırıp hemen ceketi ve botlarını geçirdi. Saate baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASİN ÇEMBERİ
FantasyVe ardından büyük bir inilti duyuldu. Sanki bu acının zirvesindeyken aniden sonlanması gibiydi. Gelen ses, topluluk için önceden duyulmamış ve bilinmemiş bir sesti. O kadar güçlüydü ki herkesi şok etmişti. Gümbürdeyerek çıkan bu ses önlerinde duran...