"Kırık dökük hayatlardan oluşmuş bir evrende nasıl yaşam sürdürülebilir ki. İsteseniz de istemeseniz de sizin için hayat acımasızlığıyla sizi çoktan karşılamış ve yaşamınızın ortasına kuruluvermiştir bir anda. Mutluluğunuzu, sevinizi, acınızı, gözyaşınızı hep saklamak isteseniz bile içten içe sizi kemirip bitiren bu evren şimdi kendi kendini imhaya hazırlıyordur bilemeden. Lotus o güzelliğini çamurlarından arınarak belli etmiştir en nihayetinde. Şimdi Lotus' un tekrar çamurlarda yerle bir olma hikayesi başlıyordur bir fısıltı şeklinde. Ve siz ne yaparsanız yapın bataklığa çekilmekten kurtulamayacaksınızdır istemeden. "
Yağmur damlaları küçük yuvalar yaparak teker teker damlıyordu gökyüzünden sanki bir inci tanesi gibi. Toprak yağmurla buluşup atmosfere hediye ettiği kokuyla pencereden evlere hatta insanların nefes karışıyordu. Havanın serinliği tende ürperti oluştururken bir yandan da o ürpertiyi kabulleniyordu yavaş yavaş. Meyra gözlerini açtığında yağmur damlalarıyla buluştu. Kulağına gelen damla sesleri onu mutlu ediyordu. Nedense soğuk havayı sıcak havaya yeğlerdi. İnsanların deyimiyle ' Kış insanıydı'. Yıl başına bir şey kalmamıştı. Aralık ayı yerini kar mevsimi olan Ocak'a bırakacaktı. Bir sene bitip yepyenisi başlayacaktı. Yepyeni insanlar, olaylar, yaşamlar. Bu aralar yaşadığı olayların yoğunluğuyla geçen senesini değerlendirememişti durgun bir zihinle.
Aslında rutin bir seneydi aynı öncekiler gibi. Fakat senenin son günleri başına gelenler onun için hem güzel hem de endişe vericiydi. Bu sayede ailesi hakkında bilgi edinebilirdi ve bu onun için paha biçilmez bir durumdu. Hatta hayaldi bir zamanlar. Ama şimdi kendisi gibi insanlarla karşılaşmış hatta ailesi hakkında bilgi bile alabilecek konumdaydılar hepsi. Diğer taraftan düşündüğünde bilmediği insanlar onun hayatında birden yer edinivermişti. Bu Meyra 'yı istemsizce korkutuyordu. Hayatına kolay kolay kimseyi almazdı. Bağlılığı sevmezdi çünkü kaybetmekten korkardı. " Çok seversen kaybedersin " cümlesini kendine not edinmiş, hayatının ana sözü olarak belirlemişti.
Pencereyi kapattı ve kendine kahve hazırlamak için mutfağa gitti. Kısa koridorunun sonunda yer alan ufak tefek mutfağı onun için stres atma yeri bile diyebiliriz. Kısa süren kahve aşamasından sonra, kahvenin kokusunu içine çekmişti.
"İşte bütün yorgunluğuma iyi gelecek tek şeysin sen" diyerek kanepeye kendini bırakmıştı. Ufak yudumlarla yudumlamaya başladığı kahvesini kanepenin yanındaki ahşap kare sehpaya bıraktı. Bugün olanları düşünüyordu. Daha yeni tanışmış olduğu Ayza'yı, gözlerini açtığında kollarında olduğu adamı ve bir diğerini. Kimdi, neydi bunlar diye düşünmekten aklı artık karmakarışıktı. Kahvesin den birkaç yudum daha almak için fincanı eline aldı. Düşüncelerine o kadar derinlemesine inmişti ki Ayza' nın geldiğinden haberi bile olmamıştı.
"Neden bu kadar düşüncelisin?" sesiyle bir anda düşünceli halinden sıyrılıverdi. Ayza'nın sesiyle düşüncelerine mola verdi bir nevi tabi her ne kadar yapabilirse. Soru Meyra için o kadar anlamsız olmuştu ki aslında gülmüştü kinayeli bir şekilde.
"Acaba neden değil mi? Hayatımda her şey rutin bir şekilde ilerleren tanımadığım insanlarla karşılaşıp bilmediğim yerlere sürükleniyorum. Gerçekten neden düşünceliyim acaba?" Ayza 'da Meyra'nın haklı olduğunun farkındaydı. Sorduğu sorunun anlamsız olması olağandı.
"Anlıyorum seni. Belki de anlamadığımı düşünebilirsin ama cidden anlıyorum. Hayatına fark etmeden insanlar beliriyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun"
"Evet hiçbir şey yapamıyorum." diyerek Ayza'nın dediklerini kabul etmiş oldu. Anlamsız sessizlik hüküm sürdü birkaç dakika. Akrebin yelkovandan sıyrılarak bağımsız ilerlediği zaman evde sadece bir " tik tak" tan ibaretti. Ayza Meyra'nın düşüncelerine bir son vermeyi istiyordu. Belki her şeyi anlatırsa herkes -kendisi hariç- mutlu olabilirdi. Geçmişi anlatmak en zor olanıydı ve olanlar nasıl anlatılırdı. Her zamanki gibi bir giriş sonucu istemsizce doğururdu. Fakat bunun sonucu bilinmezlikti. En kötüsü yok olmak diye düşünmüştü Ayza. En azından Esila için buna değerdi. Düşüncelerine boğulmuş bir şekilde donuk ifadeyle oturuyordu Meyra'nın yanında. Gözleri düşüncelerinden sıyrılıp pencerede karaltıyı fark edince içten içe ürperdi. Penceredeki karaltının sahibi Karan'dı. Ayza'nın kendisini fark etmesiyle gölge silikleşerek kaybolmuştu havaya süzülerek.
"Bana anlatacakların olmalı değil mi?" demişti Meyra Ayza'ya doğru yüzünü çevirdiğinde. Ayza gözlerini pencereden sıyırıp Meyra'ya yöneldi.
"Evet var ama." Yüzü çaresizliğin ifadesine bürünmüştü.
"Aması ne?" diyerek ısrar etmeye çalışıyordu Meyra. Fakat sonuç olumsuzdu.
"Anlatacaklarım için uygun bir zaman değil. Eğer şimdi anlatırsam senin için her şey bir anda kaosa dönüşebilir hatta dönüşür. Zamanı gelince sana mutlaka anlatacağım. Lütfen inan bana." diyerek koluna elini koyuvermişti Ayza. Ancak beklediğinden daha sert bir tavır takınarak düşüncelerini belli etti Meyra.
"Sana artık inanmıyorum anlıyor musun beni. Yaşadıklarıma hiçbir anlam yükleyemiyorum ve bu beni deli ediyor. Ve sen karşıma geçmiş, şu zaman uygun değil inan bana diyerek beni geçiştirme aşamasındasın. Evimden git lütfen artık kimseyi görmek yada duymak istemiyorum."
Meyra'dan duyduğu sözler her ne kadar Ayza'yı üzmüş olsa da dediklerine hak veriyordu ve gitmeyi tercih etti. Kabul etmişti tüm söylene sözler. Yavaşça havaya karışıp yok oldu.
***
Meyra başını iki elinin arasına almış sinirlerini yatıştırmaktaydı çünkü bundan başka yapabileceği bir şey yoktu şu an için. Keş ke her şeyden uzaklaşabilseydi bir süre. Telefonun çalmasıyla odasına doğru yürüdü. Ekranda yazan isim onu mutlu etmişti. Çünki bu kişi onun bu hayatta en değer verdiği isimdi. Telefonu bir çırpıda açıvermişti. Telefonda ki ses ile bir süre konuşmaya devam ettikten sonra mutlu bir ifadeyle telefonu kapattı. Elin de tuttuğu telefonu yatağa atarak giysi dolabının önüne koştu.
Eline valizini almak için üst rafa doğru kaldırdı kolunu. Evet sanırım tam zamanında dilemişti bu dileği. Birkaç günlük kaçamak ona iyi gelebilirdi. Hem de en olmak istediği yerde. Valizine yerleştirdiği birkaç kıyafet ve kişisel bakım eşyalarından sonra valizini kapının önüne doğru götürürdü. Mont ve ayakkabılarını giydi ve elinde valiziyle kapıdan çıktı. Telefondaki yazıyı gördüğünde belki tam istediği dileğin yani uzaklaşmanın iyi geleceğini düşünmesi ve bu durumla karşılaşmak onun için tesadüften ibaretti. Ancak bilinen ile inanılan aynı şey değildi. İnsanlar tesadüfe inanırlardı , bilinen ise tamamen farklıydı.
"Hayatta hiçbir şey tesadüfen gerçekleşmezdi, her şeyin bir sebebi olurdu. Siz isteseniz de istemeseniz de."
"Hayatınızın en güzel anları ne zaman diye sorsalar herkes belki de ortalamadan fazlası çocukluk diye cevap verir. Çocukluk en saf ve temiz olan zamandır. İnsan büyüdükçe öğrenir ve hatalarını yapmaya başlar. Peki sizin çocukluğunuz bir hiçten ibaretse ne yaparsınız? Mutlu ve huzurlu bir gülümsemeyle gidilen yer sizin sahte dünyanız ise"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASİN ÇEMBERİ
FantasiaVe ardından büyük bir inilti duyuldu. Sanki bu acının zirvesindeyken aniden sonlanması gibiydi. Gelen ses, topluluk için önceden duyulmamış ve bilinmemiş bir sesti. O kadar güçlüydü ki herkesi şok etmişti. Gümbürdeyerek çıkan bu ses önlerinde duran...