"Acımasızlık insanlığa susamıştı. Ne yapmak gerektiği bilinmezken bilinenler gecenin yüzüne vuruyordu aynı ay ışığı gibi. Gece sırları saklayabilir miydi kendi karanlığında sonsuza dek? Evet saklayabilirdi ama tek bir zamana kadar oda; gökyüzü ile yeryüzünün delirdiği ve bir an için hiçbir şey yapılamayacak durumda olduğu zaman. O gün geçmiş geleceğe yüzünü gösterecek ve her şey eski haline dönecekti. Sadece o gün."
Pusat ve Ayza artık geri dönüşü olmayan yola girmişlerdi. Bu yolun sonu ya barıştı ya savaş. Her ne kadar ikinci ihtimalin yüksek olduğu kafalarında oluştuysa da kendilerine güvenerek bu yola çıkmışlar, çıkmak zorunda kalmışlardı.
"Ne demek her şey için geç kaldık Ayza?" demişti Pusat şaşkınlığını bir süre rafa kaldırıp gerçekle yüzleşmeye koyulmuştu.
"Karan ve Meyra birbirlerinin kaderi. Bunu yıllar öncesi biliyordum. Kehanet gerçekleşti fakat tek bir farkla." Dedi. Ayza bakışlarını duvara kilitleyip konuşuyordu. İfadesizdi. Pusat' ın yüz ifadesi dibe vuran cinstendi ve bilinmeyenli bir kehanetin doğruluğunun ortaya çıkması bilinmeyen sonuçlar doğururdu. Ne kendisinin ne de Ayza' nın ne yapacağı konusunda bir fikirleri yoktu.
"O zaman kızı olduğunu bilmiyorduk. Esila' nın doğum yaptığı zaman Dünya'dan ikisi de yok olmuştu. Yıllar sonraki kehanet bize Karan'ın ölümünün imkansızlıktan öte çok farklı olacağını ve dikkat etmesi gerektiği yönündeydi. O onu görünce hissedecekti ve ölecekti." Pusat mantık fırtınasını sürdürürken söze Ayza devam etti.
"Onlar karşılaştı fakat Karan hala hayatta. Bunun bir sebebi olmalı." Ayza dikkatlice düşünüp düşündüklerini beyin süzgecinden geçirircesine tek tek kelimelere döküyordu. Pusat ondan daha pratikti. Gerçeğe en çok o yaklaşmıştı büyük olasılıkla.
"Dünya'da gerçekleşen ölümlerin hepsini araştıracaksın Ayza ve beni bilgilendireceksin. Farklı tarzda, insani dışı ölümler anlatabildim mi?" dedi Pusat hızla ve olduğu yerden kaybolmuştu bile. Ayza ise kafasındaki soru işaretleriyle kalakalmıştı.
"Neden şimdi benden bunu istedi ki bu. Ne düşünüyor?" diyerek kendi kendine konuşmasını sürdürerek Lotus halkına bakmak üzere istisnai kıymetli parlak taşlarla çevrili oval pencerenin yanına gitti.
***
"Tatil gününün boğuculuğunda yalnız başıma burada öleceğim." Meyra salondaki kanepesinde pinekleme partisi yaparken kendiyle konuşmayı her zamanki gibi bırakmıyordu. Aklına dün yaşananlar geldi birden ve bileğine dokundu istemsizce.
"Ne kadarda tuhaf bileğim kadar kalbimde tuhaf ." diyerek kalbine dokundu. Sonra bir dakika durup düşünme seansına girişti.
"Saçmalama kızım altı üstü tanımadığın etmediğin adamın birinin canını kurtarırken az daha kurtlara yem olacaktın." diyerek kendi kendini desteklemeyi de ihmal etmemişti Meyra. Aklına adamın karanlıkta pek gözükmeyen yüzü anımsadı. Yüzündeki her bir detayı hatırlıyordu.
Kirpikleri,kaşları, saçları ..
Her şeyi ile simsiyaha bürülüydü.
"Şimdi durmuş bide Karanlıklar Lordunu düşünüyorum öyle mi?" dedi kendisine kızarak.
"Ben ona Karanlıklar Lordu mu dedim?" Meyra kendi kendisine söylediklerini anlayamasaydı onu kendine çeken bir şey vardı. Alıkoyamadığı bir şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASİN ÇEMBERİ
FantasyVe ardından büyük bir inilti duyuldu. Sanki bu acının zirvesindeyken aniden sonlanması gibiydi. Gelen ses, topluluk için önceden duyulmamış ve bilinmemiş bir sesti. O kadar güçlüydü ki herkesi şok etmişti. Gümbürdeyerek çıkan bu ses önlerinde duran...