"Hayatımızdaki önemli soruların dışında kendimize sormadıklarımız vardır. Sorular cevaplarıyla sunulsa da önümüze, biz inat edip cevabı değiştirmeye çalışırız. Lakin çabaladığımız uğraş bize hiçbir fayda sağlamaz. Çünkü cevabı belli olan sorular değiştirilemez aynı bu soru gibi:
HAYATIN BİZDEN ALIP YERİNE ASLA AYNISINI VEREMEYECEĞİ ŞEY NEDİR?
Cevabı her ne kadar herkes için farklı olmada düşündüklerine hissettiklerine göre tek bir gerçek olan cevap değişemez bu soru için. Hayatın bizden alıp asla yerine koyamayacağı tek şey; NEFESTİR. Nefes bir kere bizden alındı mı asla ama asla yerine konulamaz "
Bengi Bölgesi alışılmışın dışında olaylara alışkın bir yer değildi. Aslında normal bir olayda rastlanılmamıştı burada. Bu bölge Karan'ın himayesine girdiğinden bu yana sessiz, sakin hatta bir yaprağın dahi kıpırdamadığı bir yer olmuştu. Tek amacı; Karan'ın ve Uras'ın arasındaki bu gerilim için zemin hazırlayan bir yerden ibaretti.
Bundan öncesi aslında hiç te öyle bir yer değildi. Ta ki o zamana kadar. O zaman; ne kadar içinde bir sürü anlam barındırıp tam aksi barındırmayan bir kelime. Esila'nın yok oluş günüydü o zaman. Burası Lotusa ait fevkalade bir güzellikte ışıl parıldıyordu. Devasa büyüklükteki golde rengi barındıran bir yapıt, onu çevreleyen bir denizin ortasına konduruluvermişti. Etrafı ise kırmızı ve beyaz çiçeklerin yoğunluğundaydı. Çiçekler denizin suyuna gölgelerini hafifçe değdirirken golde renk insanın gözüne çarpıyordu. Gerisi ise yeşil bir tabiata bürülüydü. Asi mavilik yeşile bürünüp kendini golde renkle taçlandırmıştı sanki. Dinlendirici büyüsü mutluluğa kapılarını aralardı. Burası yaşamın can bulan haliydi. Esila'nın kendisine yer edindiği, hatta birçok tören ve kutlamaların olduğu bu yerde Lotusa ait insanlar bir nevi yaşadıklarının farkına varırlardı. İlk tören Ayza'nın var olmasıyla ve halka tanıtılmasıyla olmuştu. Lotus'un his hükmedicisi olarak ihtişamlı bir törenle tanıtılmıştı. Meyra, Karan ve Uras Ayza'nın bu ülkenin dengesini sağlayacağı yönünde beklentilerle karşılamışlardı bu töreni. Ardından ülkenin bekası ve mutluluğu için nice kutlamalar birbirini takip etti. Uras kendisinin hâkim olduğu bu hayata karşı her şeye katı kurallarıyla zapt etmeye çalışırken, Meyra ve Ayza ise bu katı kuralları belirli ölçüde yumuşatıp daha iyi yapmaya çalışmışlardı. Günler, aylar, seneler hatta yüzyıllar birbirini takip etti. Bir gün yine aynı böyle bir tören yapıldı fakat bu tören Lotus'un kaderini hatta herkesin kaderini yerle bir etti. Lotus'un son töreni hayata bir katliam olarak geçmişti.
Esila Dünya üzerine gelip giderken ve görevini sürdürümken aynı diğer insanları kurtardığı gibi bir kişiyi daha haksız ölümün elinden aldı. Lakin haksız ölüm diye nitelendirdiği kaderin ta kendisiydi, siz kim olursanız olun asla ama asla hiç kimsenin kaderine karışamazdınız. Ama Esila karışmıştı. Çünkü eğer karışmazsa sadece ölüme giden o kişi değil aynı zamanda kendisi olacakmış gibi hissetti. İşte hissettiği bu duygu Lotus'un o katı kurallarından başka hiçbir şey değildi.
Dünya üzerinde yaptığı resimlerle birçok ünlü dergilerde ve dünya basınında yer alan bir ressamdı hayatını kurtardığı kişi. Ondan ilk yaptığı resimlerden birini gördüğünde etkilenmişti. Bir ateş çemberi masmavi sulara bürülüydü tuvalinde. Sanki inatla o suda sönmüyordu o ateş. Bir kadın vardı koyu kahve saçları rüzgâra karşı koyarmışçasına geriye savrulurken. Elindeki ışık süzmesi bu ateş çemberini hem ayakta tutup hemde dindiriyordu. O kadar anlamlı gelmişti ki bu Esila için; bir gün bu resim hakkında yaptığı bir açıklamayı okudu bir derginin içindeki röportajında. Derginin kapağında; resmin kendisi, ressam ve bir söz vardı;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASİN ÇEMBERİ
FantasyVe ardından büyük bir inilti duyuldu. Sanki bu acının zirvesindeyken aniden sonlanması gibiydi. Gelen ses, topluluk için önceden duyulmamış ve bilinmemiş bir sesti. O kadar güçlüydü ki herkesi şok etmişti. Gümbürdeyerek çıkan bu ses önlerinde duran...