Sıkıştığım karanlık dünyayı arkamda bırakarak güneşime doğru koşuyordum. Etrafımda gezinen uğultu seslerine rağmen aldırış etmiyordum. Kırmızı kapıyı hızla ellerimle iterek ve saniyeler içinde kapının kapanmasıyla o uğultular da kesilmişti. Şu an işittiğim tek ses, esen rüzgarın sesiydi. Bana özgürlüğümü fısıldıyordu. Bu beni iyi hissettirmişti.
Ayağımdaki sivri topukları çıkartmıştım yere fırlatarak, adeta döner yangın merdivenleri hızla alıyordum tempomu düşürmeden. Sonunda merdivenlerden inmiştim. Hafifte olsa başım dönmüştü koşuşturmadan dolayı, adeta gözümde yollar büyütülmüştü. Durup bakıyordum yabancı kaldığım sokağa.
Geçen saniyeler ardından kendimi hızla toparlayabilmiştim. Ayaklarım yansa da sıcak zemine inat hâlâ koşmaya devam ediyordum. O kadar koşmuştum ki, nefesim düzensiz bir halde dışarıya kadar vuruyordu. Şu an gördüğüm " Taxi" yazısıyla gözlerim ışıldamıştı. Hızla yola atlayarak, basbayağı düğün konvoyunun önünü kesen çocuklara benzemiştim. Beni farkeden şoför aniden frene basmıştı. Penceresi açık olduğu için ardı ardına savurduğu küfürleri duymuştum ve bu bana Ulaş'ı anımsatmıştı.
"Deli misiniz? Az kalsın eziliyordunuz bayan!" Taksicin sözlerini es geçip gözlerimle arabanın içini tarıyordum. Boş olduğunu farkettiğimde gülümseyip, hemen taksinin kapısı açıp hızla yolcu koltuğuna geçmiştim ve vakit kaybetmeden kapıyı geri kapatmıştım. Bunları yaparken bile dikiz aynasından bana yansıyan öfkeli gözleri hiç aldırış etmiyordum.
" Lütfen gidelim bir an önce!" Sesimdeki paniği bir türlü atamıyordum, taksici anlamış olacak ki hiç uzatmadan sürmüştü arabayı.
"Az kaldı Sahra dayan" Gerginliğimi yatıştırmaya çalışıyordum.
İlerlemeyen trafiğe endişeli gözlerle bakıyordum, sanki her an Ulaş zorla beni taksiden indirecekmiş gibi büyük bir korkuyla oturuyordum diken üstünde. Bu böyle olmayacaktı ineceğim anda az ilerde arabasından inen Cengiz'le Timuçin'i görmüştüm.
Ne yapacaktım?
Beni farketmeleri an meselesiydi. Hızla başımı yere sokmuştum beni görmemeleri için. Dikiz aynasından bana tuhaf bakışlar atmaya devam eden taksiciye "Tüh nereye düştü ki küpemin teki?" Diyerek arıyormuşum gibi iyice gömülmüştüm kafamı koltuklarının arasına, adeta bir deve kuşunun halini aratmıyordum şaşkınlığımla. Taksici nihayet bakışlarını üzerimden çekebilmişti.
Sonunda trafiğin yönü açılmıştı artık bir kaplumbağa hızında ilerlemiyorduk " Maria oteline gidelim lütfen!" Diyerek derin bir nefes içime doğru çekmiştim ciğerlerimi yakacak kadar derinden hem de. Yerime tekrardan oturduğumda belimin ağrısını yok sayarak yola bakınıyordum hâlâ. Az da olsa endişem gitmişti, ama hâlâ gergindim. Uzun yolculuktan sonra nihayet kaldığım otelin önünde durmuştu araba ve çantamın içinde çıkardığım bol miktar parayı taksicinin eline sayarak uzatmıştım. Arabadan indiğimde kısa bir göz gezdirmiştim, etrafıma bakınarak kolaçan ediyordum herkesi. İyice paranoyaklaşmıştım.
Koşar adımlarla otelin içine girerek oyalanmadan resepsiyona doğru varırken beni tanıyan resepsiyonist hiç oyalanmadan oda kartımı uzatmıştı elime. Güler yüzle kartı elime alıp seri adımlarla asansöre binmiştim. Asansörü beklerken bir ayağımı sağlıyordum, bir an önce odama çıkıp bütün evraklarımı toparlayıp kendime kalacak güvenli bir yer bulacaktım. Açılan asansör kapılarıyla beraber düşüncelerime kısa bir süreliğine ara verip hızla üçüncü tuşa basmıştım. Adım adım çıkan kat numaralarına bakıyordum istemsizce tırnaklarımı yiyerek. Tık sesini duyar duymaz kendimi dışarıya atmıştım neredeyse panik atak geçirecek kadar kendimi yorgun ve bitkin hissediyordum. Kalbim küt küt atıyordu elimdeki kartı okuturken bile bakınıyordum sağıma soluma, hatta arkama kadar bakmıştım vaziyetim o derecede kötüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkına Düşman
ActionBeyaz köpek balıkları görmek için o kadar yol katederken hiç beklenmedik anda bindikleri gemi dev dalgaların arasında batmıştı. Çok sayıda kişi ölüp giderken Arslan Aslıhan'ın elini tutmuştu ve o eller başka bir maceraya açmıştı kapıyı. İzinsiz başk...