6 Bölüm: Bâd-ı hazân

140 17 23
                                    

Elimde tutuğum el bagajımı dün gece hazır etmiştim. İzmir'e gidecektim Sevil ailesiyle görüşmek için. Dinçer beye mesaj atmıştım gideceğime dahil. İzni alır almaz her şeyimi ayarlamıştım kalacağım oteli bile.

Çantamı kontrol ediyordum not defterim, kalemim , tabletim, ses cihazım ve fotoğraf makinem hepsi çantamın içindeydi. Elimde tutuğum telefonumu da çantamın içine bırakmıştım. Zaten şarj cihazlarımı da yanımdan ayırmıyordum.

El bagajımın içine ise bir kaç kıyafet ve okumakta olduğum kitabımı koymuştum. Son kontrollerimi de yaptıktan sonra çıkmaya hazırdım.

Arabanın anahtarı hâlâ elimdeydi, dün sabah erkenden almaya gitmiştim bıraktığım restoran da. Arabamla gidecektim, araba sürmesini seviyordum. Hava oldukça esiyordu oyalanmadan seri adımlarla yürüyordum arabamın yanına kadar. Tık sesiyle bagajın kapağını açmıştım ve el bagajımı içine bırakmıştım. Gitmek için hazırdım evimi son kez bir göz ucuyla uzaktan kontrol edip ve şoför koltuğuna geçmiştim. Ve yan koltuğa da çantamı koymuştum gelişi güzel.

Anahtarımı kontağın içine takmıştım hafif döndürdüğümde ise motorun sesi gelmişti. Bir kaç dakika motorun ısınmasını bekleyecektim o sırada çantamın içinde olan telefonumu almıştım elime. Haberlere göz gezdiriyordum gündem oldukça sakindi bu sabah. Telefonumu tekrardan çantamın içine bırakmıştım ve el freni çekip gitmeye hazırdım.

Park yerinden çıktığım da ise çocukların cıvıl cıvıl sesleri neşemi dörde katlamıştı. Mahalleden çıktığım da ise beni yoğun bir trafik karşılamıştı.

İstanbul'un trafiği her daim yoğundu, köprüde sıkışıp kalmıştım ve bir elimle ritim yapıp şarkı mırıldanıyordum. Korna sesleri eşlik ediyordu. Gülümseyerek yoluma devam ediyordum sağ taraftan önümü  kesen arabalara rağmen gülümsüyordum. Öfkemi değil sakinliğimi elimde tutuyordu altın kurallarımdan bir tanesiydi.

Önce kahvaltı edecektim güvendiğim bir yer vardı özel köy kahvaltısı yapıyordu oldukça nezih bir mekandı. Sonunda köpründen çıkabilmiştim ve bir kaç sokak geçtikten sonra istediğim mekanın önündeydim. Arabamı gelişi güzel parketmiştim. İndiğimde ise soğukluk bedenimi üşütmüştü seri adımlara yürüyordum ve aldığım ayva kokusu gülümsetmişti.

İçeriye geçtiğimde ise olmazsa olması cam kenarı tarafına geçmiştim, ormana doğru bakıyordum. Dışarda mis gibi kokan ayva çiçeği oldukça iştahımı kabartıyordu.

" Buyurun ne alırdınız efendim" Gelen minyon tipli bir kadındı bonkörce gülümsemesini sonuna kadar kullanmıştı. Pozitif insanları severdim en çok da gülümsemesini bilenleri. Nasılsa hayat bir şekilde devam ediyordu en azından birbirimize gülümsememizi armağan edebilirdik.

" Bir köy kahvaltısı ve yanında ise bir türk kahvesi olsun lütfen" Verdiğim siparişi adisyon defterine not düşmüştü. Yüzünden bir saniye bile düşürmediği gülümsemesiyle birlikte yanımdan ayrılmıştı. Gözlerimi tekrardan ayva çiçeği kokan havaya çevirmiştim. Kokusu uzaktan da olsa geliyordu, camlar hafif açıktı.

Siparişim gelene kadar lavabonun yolunu tutmuştum. İçeriye girdiğim de bol deterjan kokuyordu temizliğe önem verirdim ve bulanın temizliğine ise güveniyordum sonuna kadar. Fazla oyalanmadan ellerimi yıkamıştım. Üzerime bir göz gezdirdiğimde ise beyaz gömleğim üzerinde olan düz siyah kalem eteğimi düzeltmiştim. Siparişim hazır olduğuna kanaat getirerek lavabodan çıkmıştım.

Benimle birlikte bir kaç yiyeceklerde gelmişti ama gönlümü çalan menemenin yeri ayrıydı buram buram ben burdayım diyordu. O halde başlayabilirdim bu mükellef sofranın tadını çıkartmaya.

Aşkına DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin