20 Bölüm: Hâlisiyet

31 5 23
                                    

Bizi takip eden Arslan'ı yan aynalardan izliyordum. İda bilerek hızlı gitmiyordu Arslan'ın peşimize takılmasına izin veriyordu. Aynı yerleri defalarca geçmemize rağmen hoşuma gitmişti arabayla turlamak. Dışarıya baktığımda hava oldukça esiyordu.

İda "Bu son turumuzdu şimdi sıkın tutun" dediğinde başımı camdan çekip tekrardan önüme dönmüştüm. Şu an Arslan'ın kırmızı ışığa yakalanması için elinden geleni yapıyordu. Bence bu konuda başarılıydı. Arslan sonunda ışıklara yakalanmıştı ve İda gazı kökleyerek önümüzdeki çoğu arabaların arasından geçerek makas atıyordu. Hız düşkünü değildim ama nedense içimdeki adrenalin bu günü beklermiş gibi ortaya çıkmak için can atıyordu. Ida'ya baktığımda gözlerindeki tutkuyu görmüştüm. Yasal hız sınırın üstünde hız yaptığı halde zevk alıyordu kuralları çiğnerken. "Hız sevdiğini bilmiyordum?" Dediğimde hiç çekinmeden bana bakarak sürmeye devam ediyordu "Hız değil riski seviyorum" Dediğinde gaza daha fazla yüklenmişti. "Tatminsizliğin sonu yoktur İda hayatını riske atıp kendini bu şekilde tatmin edemesin" İda sözlerime kulak asmayıp kafasına göre hızını artırıyordu geçtiğimiz arabaların rengini bile seçemiyordum artık.

Kendime ufak bir not düşmüştüm İda'ya bir dahakine arabanın anahtarları vermeme konusunda, eğer böyle devam ederse bu gidişle kaza yapmamız kaçınılmazdı. "Diğer türlüsünü de ben bilmiyorum ki?" Sesi o kadar masum çıkmıştı ki bir şey diyemedim. Arabayı yavaşladığında ise "Atlattık" Deyip boş bir park alanı bulup tek seferde park etmişti.

Arabandan inip şöyle etrafımı incelediğimde çok sayıda bisikletin bağlı olmadığını fark etmiştim burada pek hırsızlık olmuyordur kesin. Karşıdan karşıya geçmek için yaya geçirdiler için kırmız ışık yanmıştı, ama herhangi bir araba geçmiyordu hatta ufukta araba bile görünmüyordu bu fırsatı kaçırmayıp hızla geçmiştik karşıya. Arkama baktığımda hâlâ yeşil ışık yanmasını bekleyenleri gördüğümde ne diyeceğimi bilmiyordum ayıplar biçimde bize bakıyorlardı. Sanırım buradaki sakinlerin büyük çoğunluğu çok disiplinli. Etkileyici bir gayretle kuralları ve yasaları takip ederken biz kafamıza göre takılıyorduk olması gereken de bu değil miydi?

Hava soğuk olmasına aldırış etmeden herhangi bir kafenin boş olan oturma bölümüne geçmiştik. En azından kimse bizi burada rahatsız edemezdi. Müşterilerin çoğu kafenin içinde oturuyordu. Servis edilen sıcak kahvelerin dumanı tüterken ikimiz de birbirimize bakıyorduk.

"Nerden başlayacağımı bilmiyorum?" Sesi o kadar sıkkın çıkmıştı ki üzerindeki baskılar nefes aldırmıyordu. Gözlerini benden çekip önündeki kupa bardağıyla sayısız kez işaret parmağıyla daire çizerek oynuyordu. "En çok kurtulmak istediğin yüklerden başla istersen" Dediğimde gözlerini yeniden bana çevirmişti bütün cesaretini toplayarak başını tamam diye sallamıştı. " Anlatacaklarımdan sonra benden nefret edeceksin. Ben bir hayat çaldım bana ait olmayan bir hikaye de kalmayı tercih ettim" Öyle bakıyordu ki anlatacaklarından tiksinir gibi. " Babamın ölümünden önce ben çok mutluydum bana o kadar yakındı ki bir tek onun yanında çocuk kalabildim. Kurallar o kadar sıkıydı ki ben yalnızca babamın yanında özgürdüm orası benim tek dünyamdı." Sesindeki özlem sessizleşmiş bir evde beklemek kadar yalnızlık kokuyordu. Gözlerini dumanı tüten kahvesine dikmişti. "Babamla tatile gitmiştik İzlanda'ya . Hatta dadım ve arkadaşımda gelmişti bize eşlik ederek. Zaten dadımın kızı benim tek arkadaşımdı. Ben çocukken çok utangaçtım kıramadığım duvarlarım hep olmuştu. Alvida ve Sophie Erica benim gibi değillerdi ikisi de çok seviliyordu, çünkü özgüvenlilerdi. Bense hep köşede onları izlerdim. Onlardan oyuncaklarını istemeyecek kadar sessizdim. Sonra lacivert gözlü kıvırcık bir kız çocuğu yanıma geldi elindeki tek oyuncak gemisini bana uzatmıştı gülümseyerek. O içten duruşu içimi ısıtmıştı adeta güneş gibi pırıldıyordu gülen gözleri ." Sesi sona doğru titremişti iç çekerek gözlerini yeniden bana çevirmişti.

Aşkına DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin