15 Bölüm: Vakad

72 8 14
                                    

Bir kitap okurken çevirdiğim her sayfa beni bir diğer sayfasına sürüklüyordu. Sayfalar elimden akıp giderken sonuna yaklaşıyordum. Bir bakmışım elimdeki koca bir kitap bitmiş okunacak bir sayfası bile bırakmayacak kadar sona gelmişim. Bana hayal kurduran kitabın kapağını kapatıyorum. Günlerce içinde yaşadığım hikaye bitmişti, olay örgüsü çözülmüştü. Ve ben buradaydım, benimle alay eden ve bana acımaz gerçeği hatırlatan bu arka kapakla yüzleşiyordum şimdi.

Acar'a baktığımda ne düşüneceğimi bilmiyordum yıllarca hesap sormak istediğim adam olmayacak bir yerde çıkmıştı karşıma. Ne inebiliyordum ne de merdivenlerden geri çıkabiliyordum, beynim durmuştu. Her şey o kadar yabancı geliyordu ki gözüme, adeta kendi hayatımı başka bir pencereden gözlemliyordum. Derin bir nefes almıştım. Titreyen elimi yumruk yaparak az da olsa cesaretimi toplayıp inecektim.

Birkaç adım attığımda gözler üzerimdeydi, Acar bana baktığında afallamıştı. Öyle bir bakıyordu ki göz bebekleri büyümüştü, onu umursamayıp koltuğa oturmuştum. Ona göz ucuyla baktığımda mavi gözlerini sola doğru kaydırmıştı. "Hayırdır avukat bir sorun mu var?" Timuçin kaşlarını çatarak Acar'a bakıyordu.

"Aklıma bir evrak takıldı, en iyisi ben gitsem iyi olacak" Timuçin hâlâ sert bakarken. " Aklına herhangi bir şey takılmasın yoksa toparlaması zor olur avukat!" Sesi bir yıldırım kadar tehlikeliydi. Edilen tehdide bir şey olmamış gibi gülümseyen Acar'a tiksinerek bakıyordum. Yazık ki bana, adam dediğim adam kalıbın adamı değildi. Acar arkasına bakmadan evden çıkarken Timuçin de onun peşinden gitmişti, ben hâlâ koltukta düşünceli bekliyordum.

Acar'ın burada olmasına hâlâ bir anlam veremiyordum. Kendisi zengin olduğu halde neden Ulaş'ın avukatlığını yapıyordu ki? İçimdeki bir ses başka bir şey olduğunu söylüyordu, ama ne?

Oskar ayakkabıların sesini duyduğumda gözlerimi merdivenlerin olduğu yere çevirmiştim. Ulaş merdivenlerden iniyordu, her zaman ki gibi üzerinde yine takım elbisesi vardı. Beyaz gömleğinin kol düğmesini ilikliyordu basamaklardan inerken. "Acıktıysan eğer mutfakta bir şeyler var" İliklediği kol düğmesinden gözlerini çekerek bana doğru yöneltmişti bakışlarını ve ilk kez öfke dışında sakin bakıyordu. Başımı tamam dercesine sallamıştım. Oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru gidiyordum.

Mutfağa girdiğimde dolapların rengi siyahtı. Yukarıdaki kırmızı avizeyle uyum sağlıyordu. Mutfağın içi çok çeşitli kişilikler sergiliyordu. Ev aletleri veya dekorasyonu, hepsi bu rengi ayrı ayrı benimsemişti. Siyah ahşaplı masanın üzerinde bulunan yemek paketine kaymıştı gözlerim, içine baktığımda mantı vardı. Avustralya da bir Türk restoranı olması beni gururlandırıyordu. Kırmızıya fırçalanmış çelik sandalyeyi çekerek içindeki plastik kaşığı kullanarak yemeğe başlamıştım. Kaç gündür doğru dürüst yemek yiyemiyordum. Acar'ın gelişi hepten beni yormuştu, sadece onda bıraktığım yıllarıma üzülüyordum. Bir an karşıma çıktığı için bütün duygularım alabora olmuştu, ama şimdi nefret etmeyecek kadar önemsizdi benim için.

" Afiyet olsun" Cengiz'in sesiyle kendimi toparlayıp, sadece başımı sağlayabilmiştim. "Ulaş'a kızıyorsun biliyorum, ama inan ki haklı sebepleri var seni burada tutmak için" Kehribar gözlerine baktığımda bıkkınlıktan ziyade samimi bakıyordu bana. Ne olursa olsun bu adamlara güvenmiyordum, elbet her şey yoluna girecekti bir gün öyle değil mi? Önümdeki mantığı kenara bırakarak poşetin içinden aldığım mendille ağzımın kenarını siliyordum.

"O gece olmayacak bir şeye şahit oldun Ulaş seni bıraksa bile peşine akbabalar düşecek" Aklıma Ulaş'ın vurduğu adam gelmişti. O yaşıyordu, üstelik beni görmüştü de. O gün Ulaş ona ateş etmeseydi eğer gözünü kırpmadan beni öldürecekti. Elimdeki mendili masanın üzerine bırakmıştım.

Aşkına DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin