Yolunu değiştirip farklı şeyler görmek hep beni mutlu etmiştir. Dikkatini çeken şeylere bir bağ kurarsan işte orası senin zaafın olurdu. Hiç gitmek istemeyecek kadar kalırdın o yolda. Bazen insan gitmeyi bilmeli, bilmeli ki gittiğine değecek bir şeyler bulsun.
Ben aslında yürürken etrafıma bakınırdım tuhaf birşeydi belki ama vedalaşırdım işte gördüklerimle. Bilirdim ki bir daha buradan geçmeyeceğimi eğer geçersem demek ki bir bağ kurmuşumdur. Vedası zor olan bir bağ. Bazen gidememek zordu gidersen eğer geriye dönemeyeceğini bilirdin. Bırakmak kolay değildi belki ama imkansızda sayılmazdı hani.
İnsanı asıl zorlayan kendi sesini kafasının içinde beslemekti. İçinde yaşayıp ama bir şey olmamış gibi devam etmek yoluna. Bazı şeyleri saklamak zordur yokmuş gibi davranmak.
Arthur Ayvaz öyle yerden vurmuştu ki beni nereye dönersem döneyim yalanın ta kendisi olmuştum.
Saray'a döndüğümüzden beri kafam meşguldü. O kadar şeyler dönüyordu ki kafamın içinde elbet birinden başlayacaktım artık. Kendi hayatımı teslim edecek değildim herhalde.
Hedefe giden yol düşündüklerini gerçekleştirmektir.
"Ne düşünüyorsun?" Ida'nın sesiyle gök yüzüne bakmayı kısa süre ara vermiştim.
"Yapacağım şeyleri" Gözlerimi Ida'ya çevirdiğimde meraklı gözlerle beni dinlemişti.
"Tamam sorumu değiştiriyorum ne yapmayı düşünüyorsun o halde ?" Gülümseyerek "Yaptığımda öğrenirsin artık daha fazla kurcalanmanı istemiyorum. Bu durumda en az hasarda kurtulmamız için en iyisi bu" İda'ya güveniyordum ama Arthur Ayvaz'la olan bağısı kuvvetliydi ben işimi şansa değil zekama bırakırdım.
"Sen bana güvenmiyor musun?" Gözlerindeki hayal kırıklığına rağmen gülümseyerek "Fazlasıyla güveniyorum ama bazı şeyler söylemeyecek kadar özel olmalı tıpkı senin Arthur Ayvaz'la tanışmanız gibi öyle değil mi?" Asılan yüzü az da olsa tebessüm etmişti "Haklısın.. Bu konu da Arthur Ayvaz beni tembihledi hani sana her şeyi anlattığım gün" Biliyordum yoksa şimdiye kadar söylerdi İda, o gün onu İda'yla tehdit etmiştim şimdi kendince bir önlem alıyordu. Önlem alsın ama olacak şeylerin önüne geçemeyecekti.
"Bu arada bekletme bekleyenlerini" Sesindeki imayı anlamamak için duyarsız olmak gerekiyordu. Yalnız kalma fikri hoşuna gitmemiş olacak ki huysuzlaşmıştı.
"Seni burada yalnız bırakacak kadar düşüncesiz gibi mi görünüyorum oradan?" Yüzündeki gülümseme beni gülümsetecek kadar güzeldi. İda'ya her baktığımda gördüğüm tek şey dışlanmış hissiyle yaşamış olmasıydı. Bunu kabul etmeyecek kadar inandırıyordu kendini. Yaşadıkları o kadar karışık ve zor ki. Alnın açık gülen bir yüzle çıkabilmek için çok şeyini feda etmişti. Belki bu yüzden Arthur Ayvaz onunla yakından ilgileniyordu. İkisini de aynı yerde buruşturan ortak bir acısı vardı bir türlü ismini koyamadığım.
Kapıyı açtığımda İda'da peşimden gelmişti üzerimdeki simsiyah uzun elbisem merdivenin basamaklarına kadar sürünüyordu. Saçlarımı serbest bırakmıştım dalgalı ve uzundular.
Etrafta henüz kimseler görünmüyordu. Beni cezbeden piyanonun yanına doğru giderek tuşların üzerine gezdirmiştim parmaklarımı.
"Piyano mu çalacaksın?" Ida piyanonun başında dikilirken. "Sadece zihnimi rahatlatıyorum" Deyip gözlerimi kapatmıştım.
Çaldığım beste kalbimi hüzünlendirirken içimden bir şeyler kalbimi sıkıştırıyordu. Sanki göğsümde ağır bir taş varmış gibi, halbuki parmaklarım hareket ettikçe yaşadığımı anlıyorum. İşkence eden ne varsa hepsiyle yüzlemiş kadar yorgun ve bir o kadar da rahatlamıştım müziğin ritmiyle. Parça bittiği anda boşlukta kalmış kadar hislerim boşalmıştı. Duyduğum alkış sesiyle gözlerimi yeniden açıp "Comptine d'un autre été, hüzünlü bir parça. Bırakılan derinlik insanın duygularını ister istemez sorgulatıyor."Davette gördüğüm adamdı bu. Şahsen burada görmeyi beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkına Düşman
ActionBeyaz köpek balıkları görmek için o kadar yol katederken hiç beklenmedik anda bindikleri gemi dev dalgaların arasında batmıştı. Çok sayıda kişi ölüp giderken Arslan Aslıhan'ın elini tutmuştu ve o eller başka bir maceraya açmıştı kapıyı. İzinsiz başk...