Gün ışığı mahallesinde oturuyordum. İzmir'in sahiline yakındım. Buranın sıcaklığı ve samimiyetini hiçbir yerde bulamazdım.
Bir kere biz de komşuluk vardı herkes birbirine yardım ederdi gönül borcuydu bu içten gelen birşeydi. İsmi gibi gün ışığıyla aydınlatırdık birbirimizi.
" Aslıhan hadi kızım" Annemin sesiyle sırt çantamın fermuarını çekmiştim. Aslında Avustralya'ya gidiyordum özel büyük bir gemiyle. Çok uğraşmıştım rezervasyon yaptırmak için. Şimdi ise beyaz köpekbalıkların bulunduğu bir okyanusa doğru gidecektim.
Hayvanlarla ilgili belgeseller yapıyordum ama gideceğim yer işim gereği için değildi. Tatil amaçlıydı. Beyaz köpek balıklarını bir zat yakından görmek istiyordum ve onlarla ilgili her şeyi kayda çekecektim elimde ki kamerayla.
Durumumuz çok şükür iyiydi. Aslında bir villa da oturabilirdik ama buranın güzelliğini hiçbir yer dolduramıyordu. Babam doktordu annem ise bir avukattı ve ikisi de oldukça kendi işlerinde başarılıydı.
Babamın kendisine ait bir kliniği vardı ve annemin ise bir hukuk bürosu. İkisi de kendi hesaplarına çalışıyordu. Ben de vahşi yaşam biyoloğu bölümünü bitirmiştim. Yabani hayvanların hayatını yakından inceliyordum hatta Afrika da bile bulunmuştum geçen sene.
Bu yıl hedefim beyaz köpek balıklarıydı. Annem ve babam istemiyordu gitmemi ama ben pes etmeyip onları zar zor ikna edebilmiştim ve bugün o gemiye binecektim.
Ahşap olan merdivenlerden yavaş yavaş inmiştim sırt çantamla. Babam ve annem buğulu gözlerle bana bakıyordu. Çantamı bir kenara bırakmıştım ve ikisine de kocaman sarılmıştım.
Hemen ardından kahvaltımızı yapmıştık son kez beraber. Evden çıktığımda göz yaşlarımı bir süre tutmuştum ağlamamak için.
Annem bana sımsıkı sarılmıştı. Daha sonra babama da sarılmıştım " Kendine iyi bak begonvil kokulum" ağlamamak için savaşıyordum. Arkama bakmadan yürüyordum eğer dönersem üçümüz içinde zor olacaktı.
Bahçe kapısını açtığım da begonvil çiçekleri kokuyordu. Bahçe duvarını bir sarmaşık gibi sarıyordu. Koyu pembe idi ve gelin duvağı diyorduk biz bu güzel çiçeklere.
Kapının önünde beni bekleyen taksiye binmiştim ve sırt çantamı da yanıma almıştım. Ağlayan anneme ve annemi teselli eden babama son kez bakmıştım buğulu gözlerle. Elimi hafif kaldırmıştım. Daha sonra taksici arabayı sürmeye başlamıştı içimdeki heyecan beni dinç tutuyordu. Maceraperest bir kadındım.
30 yaşındaydım ve ben evlilik hayali kuran kadınlardan hiç olmamıştım. Biliyordum günü geldiğinde evleneceğimi ve neden zihnimi bunlarla meşgul edeyim ki?
Taksici Adnan Menderes havalimanın önünde durmuştu. Ve taksiden indiğimde güvenlik kontrolden geçmiştim.
Daha sonra pasaport kontrolünden geçmiştim birkaç işlemden sonra uçağın içine binmiştim. Vaktinde geldiğim için beklenme odasında bulunmamıştım. Sırt çantamı beyaz kabinin içine koyarak yerime geçmiştim. Birkaç anonstan sonra uçak havaalanından kalkmıştı. Artık Avustralya macerası başlıyordu.
...
Şimdi Güney Avustralya ya varmıştım. Oldukça kalabalık bir ekiptik herkes heyecanlıydı. Tabii bende. İlk başta olduğum yeri gözlemliyordum. Evli çiftler bile vardı sanırım balayı için fazla idealıydı burası. Ee haliyle maceraperestler de yerinde duramıyordu benim gibi. Çantamdan hızla kameramı çıkarmıştım her şey için hazır olmam gerekiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/233221139-288-k735781.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkına Düşman
ActionBeyaz köpek balıkları görmek için o kadar yol katederken hiç beklenmedik anda bindikleri gemi dev dalgaların arasında batmıştı. Çok sayıda kişi ölüp giderken Arslan Aslıhan'ın elini tutmuştu ve o eller başka bir maceraya açmıştı kapıyı. İzinsiz başk...