Bütün gözler üzerimdeydi ama ben sadece kahverengine bakıyordum sessizce. Sağ gözünün altısı hafif mor rengine çalmıştı. Kaşı ve dudağı patlamış bir vaziyeteydi. O geceyi bana yeniden hatırlatmıştı karşıma çıkarak. Gözlerim beyaz gömleğine bulaşan kan lekesine kaymıştı. Bu durum da bile dik duruyordu gözlerimin içine bakarak. Buna bir son verip arkamı dönmüştüm odaya gitmek için. Bütün bakışlara inat bakmamıştım arkama.
Odanın içine girdiğimde ise elim ayağım titriyordu sinirden, ben nasıl kurtulacaktım bu beladan? Gözlerim duvarda asılı olan saate kaymıştı her saniyesi aleyhime işliyordu. Dinçer beyi aramam gerekiyordu bana yardım edebilecek bir tek o vardı ama.. Aması vardı işte...
Adeta aklımdaki düşünceler iki ayrı cephede savaşıyordu. Bir tarafım Dinçer beyden yardım dilenmek isterken diğer tarafım ise bu işe kimseyi dahil etmememi söylüyordu. İklimde kalmıştım resmen. Bir de yetmiyormuşcasına elimdeki dosyam vardı hiç tamamlamayan iyice sıkışmıştım artık.
Derin bir iç çekmiştim ben ne yaparsam yapayım batıyordum bataklığın içine. Böyle olmayacaktı benim nefes almaya ihtiyaçım vardı, sanki her şey üzerime geliyordu adeta nefesiz öl dercesine. Pencereye doğru gitmiştim seri adımlarla ve hiç çekinmeden pencereyi açmıştım.
İçeriye sızan serin hava biraz daha olsa gevşetmişti beni. Yüzümü gök yününe çevirdiğimde parlayan yıldızlara bakıyordum. Bir yerde okumuştum yıldızların her farklı türün bir ömrü varmış. Mesela büyük yıldızlar çok parlak bir şekilde parlar ve genç ölürlermiş. Nazaran küçük yıldızlar ise çok az parlarlar ama çok uzun yaşarlarmış.
Şimdi ise büyük olan yıldızlara bakıyordum çok güzel parlıyorlardı dışardan. Bende öyleydim dışım parlak olsa da içim sönüktü, ama dedim ya genç ölürlermiş diye. Sonumuz bile az buçuk benziyordu sanki. Buradan kurtulsam bile, elbette peşime düşüp beni öldüreceklerdi. Sonuçta onları ifşa edecektim bana altın plaket bir ödül teslim edecek halleri yoktu nihayetinde. Gözlerimi yıldızlardan çekip aşağıda gözlerini bana dikmiş Ulaş'a bakıyordum afallamış halde. İşittiğim ayak sesleriyle gözlerimi Ulaş'tan çekmiştim. Bir kaç adım uzakta olan Cengiz ve Timuçin arayı iyice kapatmışlardı kısa bir sürede büyük adımlar atarak. Ulaş'ın bakışlarını takip edip bana doğru bakıyorlardı ikisi de. Kendimi toparlayıp çekilmiştim ve umursamaz gözlerle kapatmıştım pencereyi.
" Üçü de birbirinden beter!" Kendi kendime söylenip yatağın içine girmiştim. Biraz uyusam iyi olacaktı aklımı ve enerjimi toplamam gerekiyordu.
...
Merdivenlerden inerken bütün gözler üzerimdeydi. Ulaş her zaman ki gibi beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Cengiz ise bıkkın ve Timuçin'e gelecek olursak eğer bana dik dik bakıyordu. Bu üç adamın bakışlarını artık ezberlemiştim.
Ne kötü bir durum..
" Otur" Üçü ayakta dikilirken beni köşede duran tekli koltuğa oturtmuşlardı. Kendimi gerçekten kötü hissediyordum , sanki sorgu odasındaymışım gibi. Halbuki iyi taraf olan bendim ama sorgulanan yine ben olmuştum. Şu an resmen bana psikoloji baskısı uyguluyorlardı. Onlara istediklerini vermeyecektim rahat bir şekilde oturmuştum koltuğa. Dizlerim gergin bir şekilde titremiyordu aksine sağlam duruyordu duruşum kadar. İki elimi de dizlerimin üstüne koymuştum ve dirseğimi hafif yukarıya kaldırarak kendimden emin duruyordum. Sanki tahta kurulmuş gibi bir havam vardı. Kontrol edilen değilde kontrol eden bir duruşa sahiptim. Yüzümde gülümsemem hiç eksik olur muydu. Üçünün de kaşları çatmıştı benim aksime.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkına Düşman
AcciónBazı yolculuklar planla başlar, ama yönünü kader belirler... Beyaz köpekbalıklarını görmek için yola çıkan bir grup insan, dev dalgaların ortasında hayatla ölüm arasındaki ince çizgide savrulur. Geminin batışıyla birlikte birçok kişi hayatını kaybed...