Gözlerimi açtığımda beni karşılayan hastane odasındaki sarı ve parlak ışık olmuştu, bu gözlerimin acımasına neden olurken gözlerimi tekrardan kapattım ve neden burada olduğumu sorguladım kendi kendime.
Panik atak... Bundan olmuş. Kolumda serum takılıyken ellerimin buz kesmiş halini fark ettim ve kolumu ince battaniyenin altına soktum.
Ne olmuştu bana? Neden buradaydım? En son akşam yemeğini yiyordum ve sonra... Sonrası yoktu işte. Sadece bir bulanıklık ve karanlık vardı kafamın içinde.
Kapı yavaşça açıldı, içeri giren hemşire ve onun hemen ardında ablam ve babam vardı.
"Nasıl hissediyorsun kendini?"
Hemşirenin bana yöneltmiş olduğu soruyla bakışlarımı babamlardan ayırıp ona çevirdim ve yüzümdeki solukluğa aldırış etmeden "Bilmiyorum." dedim, gerçekten de bilmiyordum.
"Tamam canım, ben rahatlaman için serumuna ilaç enjekte ettim. Şimdi doktoruna söylerim uyandığını, birazdan gelir o yanına."
Sadece olumlu anlamda başımı salladım ve yatağı, yandaki tuşlara basıp dümdüz bir hale getirdim, doktor gelince tekrardan eski haline getirebilirdim değil mi?
Bakışlarım bomboş tavanı izlerken aklımdan cevabını bulamadığım tonlarca soru geçiyordu, mesela en merak ettiğim; benim burada ne işim vardı?
Babam ve ablam birkaç kez benimle konuşmaya çalışmış ancak ikisine de yanıt vermemiştim, ne olduğunu bilmeden onlarla konuşamazdım.
Kapı bir kez daha açıldı. İnsan bir kapıyı tıklar da öyle girer içeri! Gerçi mekan onun, istediğini yapar. Off yine ne saçmalıyorum ben? Bu hemşire zehir falan katmış olmasın serumun içine? Olasılık var mıydı, babamın izin vereceğini sanmıyorum ama... Allah aşkına ben şimdi neden böyle bir düşünceye kapıldım?
Bir yetmiş beş boylarındaki koyu kumral saçlara ve kahve gözlere sahip genç doktorum yanıma gelip halimi hatırımı sordu, çok şükür kötüyüm ve hiçbir şey hatırlamıyorum.
"Nasılsın Gökçe'ciğim?"
Yattığım yerde doğrulup yatağı arkama yaslanabileceğim bir hale getirdim.
"Bilmiyorum... Ve ayrıca en son ne olduğunu da hatırlamıyorum."
Doktor başını hafifçe aşağı yukarı sallayıp "Anladım." dedi. Allah aşkına sen neyi anladın?
Bir taraftan iç sesime susması için söylenirken doktorun babama dönüşünü izledim, onlar evde yaşananları doktora anlatabilirlerdi.
"Evde ne olduğunu siz biliyor musunuz? Ya da Gökçe'nin geçirmiş olduğu bu küçük krizin nedenini?"
"Hata bende..." diye konuşmaya başladı ablam. "Ona durmadan sevgilisinin öldüğünü söyleyip durdum. Onunla bir kez bile konuşmadan durmadan kızdım ona." diye bitirdi cümlesini. Gözlerini sabitlemiş olduğu zeminden ayırıp doktora çevirdi. Doktor hala bir şey anlamamış olacak ki tekrardan bana döndü.
Bu sefer her şey gözümün önüne gelmiş ve hatırlamıştım. Gözlerimin dolmasına engel olamıyorken kolumla gözyaşlarımı silip karşımda duran üç kişiye teker teker baktım. Ne demem gerekiyordu?
İçimden söylemek istediğim yüzlerce şey geçerken ben sadece “Enes” deyip tekrardan arkama yaslandım, doktor konuşmaya nereden başlayacağımı bilemediğimi anladığı için yanıma gelip sakin olabilmem için elini omzuma koydu. Oysa benim ne yapmam ve ne söylemem gerektiği hakkında en küçük bir fikrim yoktu.
Odadaki sessizlik uzarken konuşmaya başlayan doktor her şeyi bozmuş oldu, donuk bakışlarımız ona dönerken hepimiz söyleyeceği şeyleri çok merak ediyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...