Beş yıl Sonra
Gökçe'ye gelmiş olan bir mesaj;
"Evcilik oynamıyoruz hanım efendi, evlilikten bahsediyoruz. Evcilik bir oyundur, kutu kutu pense gibi... Zaman zaman arkanı dönersin karşındakine, sonra yine göz göze gelirsiniz. Bir kuralı yoktur evciliğin, eğlenmek için oynarsın karşındakiyle. Aran bozulur, kavga edersiniz... Kim bilir belki de bir anda sarılıp barışırsınız. İki çocuk misali, neyin ne olduğunun bile farkında değilsinizdir. Hayat, belki de kucağındaki bez bebekten ve karşındaki oyun icabı kocandan ibarettir. Oyun biter ve her şey eski haline döner... Ama evlilik... İşte güzel bayan, bu çok farklıdır. Bilirim aşk gelip geçicidir, sevgi ise kalıcı. Sana yemin ederim seni hep seveceğim. Evlilikte budur işte, ne olursa olsun; ister kötü ister iyi günde karşındakini anlayabilmektir... Seni seviyorum demem ben bazen, bunun sadece bir sözden ibaret olduğunu bilirim çünkü. Banyo yapmışsındır, üşütmemen için saçını iyi kurutmanı söylerim sana. Hava soğuktur, montla yanına gelirim senin. Hasta olmuşsundur, her şeyi bir kenara bırakıp seninle ilgilenirim bir tanem. Dünya bir yana, sen bir yana. Çoktan benim her şeyim olmuşsunda farkına varmamışım be bir tanem, kusura bakma... Neden söylüyorum bunları sana bilmiyorum, içimden geldi sadece... Sadece seni ne kadar çok sevdiğimi bil ve her zaman iyi hisset. Belki bu gün sözlerim, yarın öbür gün de ben iyi gelirim sana bir tanem..."
Barış’ın attığı mesajdan 1 Yıl Sonra
Barış'ın atmış olduğu o mesaj hâlâ dün gibi aklımdaydı. Zaman öylesine hızlı geçmişti ki hiçbir şeyin farkına varamamıştım. Günler günleri kovalarken Barış ile arama giren mesafe de artıyordu. Veyahut ben öyle hissediyordum...
"Abla!" Ada'nın bağrışı ile mutfaktan çıkıp koşarak salona girdim, her ne kadar okul heyecanı için bana seslenmiş olsada içim tedirginlik ile dolmuştu.
"Noldu ablacığım ya, neden bağırıyorsun? Ödümü koparttın!" dedim kendimi koltuğa attığım an, o an bir kez daha anlamıştım; Ada büyüdükçe bana benziyordu.
"Barış abim mesaj atmış ve mesajında seni çok özlediğini yazmış." dedi çocukça bir gülümseme ile. Koluna vurdum, "Ulan cimcime, sen benim telefonumu mu karıştırıyorsun!"
Başını salladı ve koşarak dış kapının önüne gitti, "Size kolay gelsin, geldiğimde bende yardım ederim!" dedi Ada anlam veremediğim bir heyecanla ve kapıyı çarpıp dışarıya çıktı. Onun gidişiyle bende telefonumu aldım ve gelen onlarca mesaja aldırmadan Barış ile olan yazışmalarımıza girdim. Ada'nın yüzünden Barış'a okundu atmış olarak gözüküyordum. Cevap yazabilmek adına attığı mesajları hızla okudum.
Altı tane boş odanın fotoğrafını göndermişti, ilk başta onlarda gezdi gözlerim ve sonra bir dakika boyunca aynı mesajda takılı kaldı gözlerim;
"Yeni evimiz hayırlı uğurlu olsun bir tanem, konum attım seni de bekliyorum!" Mesaj buydu. Şok içerinde bir kez daha baktım attığı fotoğraflara. Sonra hızla oturduğum yerden kalktım ve telefonum ile cüzdanımı aldığım gibi evden ayrılıp gelen ilk otobüse bindim.
Ah sizde buradaydınız değil mi? Görüyorsunuz, okuyorsunuz, işte iş güç arasında başım döndü! İnanın ki neye şaşıracağımı bilemedim... Yıllardır 'yuva' dediğimiz o evin içerinde yalnızca ben ve Barış yaşamıştık. Şimdi ise hiç beklemediğim bir anda Barış'ın attığı konuma gidiyordum beni neyin karşılayacağını bilmeden.
"Ablacığım burada ineceksin, az ileri gittiğinde iki yana giden yol göreceksin. Sağ tarafa gittiğinde bana anlatmış olduğun evin önünde oluyorsun." Hiçbir şey söylemeden otobüsten inip yürümeye başladım, adamın az ileri dediğine bakmayın; bir kilometrelik yol yürümüştüm otobüsten indikten sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...