İyi okumalar, yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyorum ❤️❤️
"Ne?" dedim istemsizce fısıldayarak. "Kusura bakma, sana anlatmaya fırsat bulamadım. O kadar üzgündün ki kendi hayatımdan sana çok bahsedemedim."
Duyduğum kelimeler kulaklarımda sağırlık etkisi yaratırken Enez'in bir şey anlamaması için yanından gülümseyerek ayrıldım ve okul çıkışına doğru yürümeye başladım.
Tek bir düşünce vardı aklımda. Neden? Neden bana bunu ilk başta söylememişti? 'Ya yalan söylüyorsa?' diye düşündüm bir an ama yine vazgeçtim bu fikrimden. Canım yanıyordu, tarifi olmayan bir acı vardı içimde. Kimsenin olmadığı karanlık bir boşlukta olup kendimi orada kaybetmek istiyordum. Ve bunu yapacaktım da! Adımlarımı hızlandırdım ve çevremdeki insanlara çarpmamı aldırış etmeden koşmaya başladım.
Bacaklarımın ağrısı ruhumun acısını yatıştırıyordu ve bu benim hoşuma gidiyordu. Kalbimin acı ile çarpmasını ve yanaklarımın sıcak ve ıslak bir sıvı ile ıslanmasını istemiyordum çünkü.
Boyacının önüne geldiğimde kendimi yavaşlatıp nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışarak içeri girdim.
"İyi misiniz? Sizi kovalayan biri mi var?" diye sorularını sıraladı boyacı. Başımı olumsuz anlamda sallayıp iyi olduğumu belirttim ve boyaların olduğu tarafa doğru döndüm.
"Siyah boya var mı?"
Adam bir an donuk bakışlarıyla öylece bana baktı.
"Var ama senin yaşlarında genç bir kızın daha çok açık renkleri tercih etmesi gerekmez mi?" diye sordu, gözlerimi devirdim.
Adam kısa bir süre sonra sormaması gereken bir soruyu sorduğunun farkına vardı ve özür dileyip boya kutuları ile dolu olan rafların bir tanesinden istediğim rengi içinde bulunduran kutuyu bana verdi. Parasını ödedikten sonra teşekkür edip ağır adımlarla evin yolunu tuttum.
Sokaklar tenhaydı ve ben tek başıma kaldırımın üzerinde ilerliyordum. Sol tarafımdan bir damla gözyaşı firar ederken onu silme gereksinimi bile duymadım. Sahi ben neden böyle bir şey yapmıştım ki? Enez zaten beni ilgilendirmiyordu ve onun sevgilisi olduğunu öğrenmem neden beni bu kadar çok üzmüştü? 'Salaksın sen Gökçe!' diye bağırdı içimdeki ses, ona hak verdim. Gerçekten de salaktım. 'Enes'in yanına gitmek sana iyi gelebilir.' dedi içimdeki ses bu sefer. Onu onayladım ve elimdeki boya kutusunu eve daha hızlı ulaştırabilmek için adımlarımı hızlandırdım.
Babam da ablam da yoktu. Anahtarı paspasın altından alıp içeri girdim ve hiçbir yere sapmadan direkt odama gittim. Yatağım sabahki haline göre topluydu, ben ise sabahki halime nispeten darmadağındım.
Boyayı aile fertlerimin gömemesi için çalışma masasının altına koydum ve devamında da okul kıyafetlerinden kurtulup Enes'in yanında rahat olabilmek için bana bol gelen eşofmanlarımı giydim.
Ne içeride ne de dışarıda tık ses yoktu, bugün herkes bana inat susuyordu sanki. Binadan ayrılmamla kulaklıklarımı kulağıma takmam bir oldu. Anıl Emre Daldal'ın Uyu Bebeğim adlı şarkısı kulaklarımı okşuyordu, adamın sesi çok hoş ve güzeldi. "Güzelce uyu ki unut beni sevgilim,"diyordu şarkının bir yerinde,
"Hani durup durup öperdin ya gecelerce, hani uyu diye masal okurdum gecelerce," diye devam ediyordu ardından ve sonra da nakarat vardı bir süre. Gözlerimi kapatıp şarkıyı dinledim sadece, şarkının içindeki sözler huzur veriyordu bana. Şarkının bitimine yakın adam o güzel sesi ile bir kaç cümle kurdu, "Sende bir intihar gibisin; hem herkes tarafından bir kez düşünülen, hem de cesaret edilemeyen. Önce sevdiğiniz terk eder sizi, ardından uykunuz... Sonra ne sevdiğiniz kalır ne de uykunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...