Giriş
Yaşamaya başlamadan önce yaşayacağınız hayatın fragmanını bir film gibi izlemek ister miydiniz? Bir düşünsenize, başınıza gelecek önemli olayları göreceksiniz ve devamı yok… Yaşayarak göreceksiniz. Fragmanlarda da öyle değil mi zaten? Kısa bir kesit gösterilir, en önemli olaylardır onlar ve insanı meraktan çatlatabilecek bir noktada biter.
Bir saat… Sadece bir saat öncesine gitmek istiyorum, çığlık seslerinin olmadığı ve huzurun olduğu o ana. Kırık cam parçaları tümüyle vücudumda kesiklere neden olmuştu. Başımda keskin bir ağrı, ruhumda asla dinmeyeceğini bildiğim bir sancı vardı. Ve ben her şeye rağmen morgun önünde durmuş ölen sevgilimi görebilmek için kendimi toparlamaya çalışıyordum…
Her zaman olduğu gibi aleyhime mutlu olacağım diğer ihtimali, içeride yatan kişinin benim sevgilim yerine başka birisinin olduğunu düşünerek girdim morga. Soğuk oda bedenimin ürpermesine neden olurken odanın ortasında duran ve üstü beyaz bir çarşafla örtülmüş olan cesedin yanına gittim. Gözlerimi kapattım ve ölmüş olan kişinin yüzünü görebilmek için çarşafı omuz hizasına kadar açtım, devamında da gözlerimi.
İşte o zaman başladı benim acı dolu hikayem. Tam her şey güzel oldu dedim, hayat bir kez daha arkasını döndü bana. Şimdi başlıyordu asıl hikayem, nefes aldığım her bir saniye acı çekeceğimi bilsem de yaşamaya devam edecektim. Ben Gökçe Aşkın. Artık “aşk’ ın” bir parçası mıydım ya da yaşadıklarımı aşabilecek miydim bilmiyorum ama son nefesime kadar yaşamaya gayret gösterecektim…
Acılarına inat yaşayanların hikayesi bu;
Sizde hoş geldiniz…
1. Bölüm;
"Enes"
Sesim çok ağladığımdan dolayı fısıltı gibi çıkmıştı dudaklarımın arasından. Karşımda duran mezar taşına bakıp yere çöktüm, "Enes Kurtuluş" yazıyordu orada. Ben dün sevgilimi kaybetmiştim. Hem de sırf lanet olası bir trafik kazası ve dikkatsiz bir şoför yüzünden!
Amacımız sadece alışveriş merkezine gitmekti. Gidip birlikte eğlenmek ve neşemize neşe katmak istemiştik sadece. Ama sonra ne oldu? Alkolik bir araba sürücüsünün kırmızı ışıkta geçmesi yüzünden biz kaza yaptık. Onu gömeli sadece iki saat olmuştu ve mezarlıkta neredeyse benden başka kimse yoktu, tabutunun üzerine yeni atılmış toprak yığınının yanına oturdum. "Enes" Toprağı okşadım. Belki de adını söylersem gelirdi yanıma, ya da ben giderdim belki onun yanına...
"Gökçe?"Arkamdan gelen ses ile irkildim.
"Hadi kızım, gel artık eve gidelim. Yarın yine gelirsin." Babamın söylediklerine aldırış etmedim ve gözlerimi sevgilimin adı yazan toprağın üzerine dikilmiş olan tahta çubuktan ayırmayarak konuşmaya başladım.
Konuşmaktan kastım daha çok gözlerimin dolması olmuştu, çünkü söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Onu nasıl olurda yalnız bırakabilirdim?"Baba," dedim sesimin titremesine engel olamayarak.
"İki gün sonra onun doğum günüydü, on dokuz yaşına girecekti!" Gözyaşlarım tekrardan akmaya başladı, yüreğim paramparça oluyordu onu düşündükçe, ve de toprağın üzerine çakılmış tahta çubukta adını okudukça... Asla hak etmiyordu o bu soğuk toprağın altında yatmayı.Açık kumral saçları ve gökyüzü mavisi gözleriyle tanıdığım en iyi kalpli insandı o benim. O, benim Gökyüzü’mdü bir kere… Zaten bir şey olacaksa hep en iyilere olmaz mıydıi? Tıpkı bir sürü çiçeğin arasından en güzelini bulup kopardığımız gibi. Hani biz papatyanın yapraklarını kopartıyoruz ya seviyor mu sevmiyor mu diye; hayatta aynısını bize yapıyor işte, dayanabilecek mi dayanamayacak mı diye. Peki ben... Ben dayanabilecek miydim? Her gün yanımda olmayışına ve bir daha elimi tutamayacak oluşuna, alışabilecek miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...