Bazı şeyler hiç beklenmedik bir anda çıkar karşımıza. 'Hayatım daha ne kadar kötüye gidebilir ki' deriz ve daha kötüsü gelir başımıza.
Okuduğum mesajlar kalbimin paramparça olmasına neden olmuştu, bir haftadır durmadan mesaj gelmiş ancak tahminim üzerine Barış bağış için para istediklerini düşünerek mesajların hiçbirine bakmamıştı. Ona baktığımda hâlâ uyuyor olduğunu gördüm. Saçlarını okşadım, benim olduğumu anlamış olmalıydı ki bana doğru dönüp göğsüme yaslandı. Saçlarının arasına küçük bir buse bırakırken kalkması ve de konuşmamız gerektiğini söyledim.
"Efendim güzelim?" dediğinde yüzünde uyku mahrumu bir ifade vardı, birazdan söyleyeceklerimin ise uykusunun açılmasına neden olacağına emindim.
"Barış sana bir şey söylemem gerek." dedim, başını salladı.
"Telefonuna gelen bir mesaj gördüm, huzur evinden." Telefonuna bakmamı yadırgamadan tahmin ettiğim gibi, "Bağış için para istiyorlardır, boşver." deyip geçiştirmeye çalıştı ancak buna izin vermeyip konunun aslına girdim.
"İşte öyle değil," dedim ve korkarak söyledim; "Gelen mesajlar annen ile ilgili Barış." Tahmin ettiğim gibi uykusu açılmış ve aniden, yayıldığı üzerimden kalkıp inanamaz gibi, inanmak istemez, gibi yüzüme bakmıştı.
Telefonunu koyduğum koltuk cebinden aldı ve mesajların olduğu sayfaya girerek gelmiş olan mesajları okumaya başladı. Her bir mesajda gözleri daha çok doluyordu.
"Barış," diye fısıldadım elimi omzuna koymamın ardından; gözyaşları telefon ekranına damlarken ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Her şey benim yüzümden olmuştu; onu buraya sürükleyen bendim, mermi yemesinin nedeni bendim ve annesinden haber alamaması yine benim yüzümdendi. Bana öylesine meşgul olmuştu ki kendi hayatını unutmuştu.
Kollarımın arasına aldım onu, yüzünü omzuma saklamıştı. Kendisini öylesine güçsüz ve savunmasız hissetmiş olmalıydı ki bir süre boyunca sadece ağlamıştı. Sonra ağlamaktan kızaran gözleri ile bana baktı ve "Cevap... Cevap yazayım. Annemi oradan alacağımızı söyleyeyim. Değil mi Gökçe?" diye sordu.
"Evet bebeğim," diye fısıldadım, "Annen iyi olacak, ağlama." diye ekledim. Barış'ın bu hâli paramparça olmuş kalbimin ruhumu yaralamasına neden olmuştu. Barış'ı izledim, yazdığı mesajı gördüm, "Merhaba, mesajları şuanda görüyorum ve gerçekten çok üzüldüm. Şehir dışındaydım ancak yaklaşık bir saat oldu yola çıkalı ve en geç gece yarısı orada olabilirim. Lütfen ben gelene kadar anneme iyi bakın." Mesajın gitmesinin ardından on dakika sonra geri dönüş sağlandı, "Tabii ki Barış Bey."
"Bak," dedim, "Anneni oradan alacağız, iyi olacak bir tanem. Endişelenme lütfen." Tekrardan kollarımın arasındaki yerini aldı ve uyumak üzere kapattı gözlerini. Bir süre onu izledim ve uyuduğundan emin olmak istedim. Daha sonrasında önümde oturan annemi dürttüm, konuşupta söyleyeceğim her şeyi telefonumun not kısmına yazmıştım.
"Bir bakabilir misin?" diye sorduğumda elimdeki telefonu ona uzatıyordum, ilk başta her ne kadar anlam verememiş olsada almıştı. O mesajımı okurken tepkisini izledim, saniyeler geçtikçe gözleri daha çok doluyordu. Sonra onunda not defterime bir şeyler yazdığını gördüm ve telefonu geri verdi.
"Anladım güzelim, annesinin durumu için gerçekten çok üzgünüm. Mezarlık ziyaretinden önce huzur evine gidersek daha iyi olur :)"
Gülümsedim. Bu zamana kadar kime benzediğimi düşündüğüm çok zaman olmuştu; ablam ve babam buğday tenliydi ve de babamın gözleri yeşilin koyu tonlarına sahip, ablamın gözleri ise mavi renkteydi. Şuanda anlıyorum; hem fiziksel hemde karakter olarak anneme benziyordum ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...