“Enes!”
Haykırışım bulunduğum boş alanda yankılanırken kendi sesim birkaç saniye içerisinde kulaklarıma geri dönüş yapmıştı. Benim sesimin ardından da uzaklardan bir ses “Yanıma gel!” diye bağırdı. Sesin verdiği huzur ve güvene aldırış etmeden olduğum karanlık alanda koşmaya başladım.
Ne kadar koştum bilmiyorum ancak en sonunda ileriden gelen bir ışık görebilmiştim. Ayaklarımın ağrımasını ve nefesimin kesilmesini umursamadan aydınlığın olduğu yere doğru koştum, içimden bir ses Enes’in de orada olduğunu söylüyordu.
Olmuyordu… Durmadan koşuyor ancak ışığın geldiği yere ulaşamıyordum. Sanki hiç yol kat edememiş gibiydim ve sanki aydınlığa olan bakış açım benden gittikçe uzaklaşıyordu.
Ayakkabılarımın çıkarttığı ses bir yana hızlı hızlı nefes alışverişlerimden başka bir ses duyamıyordum, Enes’in sesi de gelmiyordu artık kulaklarıma. Soluk soluğaydım ve olduğum yerde durup bütün gücümle “Enes!” diye bağırdım, geri cevap gelmeyince ise ağlamaya başladım. Onun varlığını hissedememek kahrediyordu beni.
Uzaklardaki ışık azalırken ve kafamın içi tekrardan eskisi gibi karanlık bir hal alırken bana seslenen ama bulunduğum yerden çok farklı bir alanda olan başka bir ses ilişti kulaklarıma, babam da mı buradaydı? Alakası bile yoktu, onun sesi dönmeyi hiç istemediğim dünyadan geliyordu. Gözlerimi zorlukla araladım, ablam ve babam her zamanki gibi başımda dikiliyorlardı.
“Baba?” dedim sorarcasına, bir taraftan da ablama bakıyordum, “Ne oldu bana?”
Saçlarım terden dolayı ıslanmıştı ve aynı zamanda da sırtımda da rahatsız edici bir ıslaklık vardı. Gözlerimi kendi odamda açmayı beklerken hala hastane odasındaki yatakta yatıyordum ve kolumda da serum takılıydı. Bayılmadan önceki son halimi hatırladığımda yattığım yerde doğrulup oturur bir pozisyona geçtim.
Ablam ve babamla konuşmaya başlamadan önce elimin tersi ile yüzümdeki teri sildim, gördüğüm kabus ve Enes’i aydınlığın içinde bulamamam hala aklımdaydı.
“Ne oldu bana, neden hala buradayız?” Karşımda duran iki yetişkin birbirlerine ‘ne dememiz gerek?’ der gibi bakarken konuşmaya başlayan ablam oldu.
“Doktor biraz daha burada kalmanın ve senin gözü önünde olmanın daha iyi olacağını söyledi. Merak etme ve sadece dinlenmene bak.” İçimde hala bir huzursuzluk vardı, bu açıklama benim için yeterli olmamıştı.
“Baba” dedim dudağımı büzerek, bana bakıp hafifçe tebessüm etti, “Efendim kızım?”
“Baba ben en son Enes ile konuşuyordum ve sonra… Sonra siz içeri geldiniz ve o kayboldu. Baba ben onu gördüm sana ye-“ babam sözümü kesti ve yüzündeki anlayışlı gülümsemesi silinmezken konuşmaya başladı.
“Tamam kızım sana inanıyorum… Ama sen şimdi bunları düşünme olur mu?” Hiç istemesem de başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.
“Saat kaç?”
Babamdan önce ablam davrandı ve hırkasının cebinden telefonunu çıkartıp telefon ekranından bana saati gösterdi, dördü yirmi yedi geçiyordu. Ne yani ben on altı saattir uyuyor muydum? Gerçekten yuh ama!
“Baba?” dedim sorarcasına “Kaç saattir uyuyorum ben?” Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
“Bilmiyorum ki, bayadır uyuyorsun. Doktorlar bedeninin dinlenmesi için uyuman gerektiğini söylediler, o yüzden sakinleştirici iğneden sonra bir de uyku ilacı enjekte ettiler serumunun içine.”
Anlamışçasına olumlu anlamda başımı salladım, aklım sadece bir yerde takılı kalmıştı; bedenimin dinlenmesini düşünen doktorlar neden ruhumun da dinlenmesini düşünmüyorlardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...