Barış'ın Anlatımıyla;
Zamanı durdurupta dünyayı değiştirmek istediğiniz oldu mu hiç? Küçüklüğümden bana kalan en masum hayalimdi süper kahraman olmak; o zaman annemi babamdan kurtarabileceğimi düşünüyordum çünkü. Şimdiki dileğim ise zamanın durması ve ben haricinde herkesin donmasıydı. O zaman Gökçe'yi bu sahtelikten kurtarıp mutlu olabileceği bir yere götürebilirdim.
Kimdi bu adam? Neyin nesiydi? Zaman durmuyordu belki ama geçmekte bilmiyordu. Gökçe'nin bayılması ardından arkamızda duran polisler suçluyu ayak bileğinden vurmuşlardı; kim olduğunu bilmediğim yüzü maske ile kapalı olan lanet katil ise öcünü almışta rahatlamış gibi kaçmamış aksine teslim olmuştu. Bakmayın ayağından vurulduğuna; Gökçe'nin bayılması ile silahını yere atmış ve arkasında olan polislerin farkında olarak ellerini iki yana açmıştı. Kim olduğunu bilmediğim bu pisliğe polislerin hiç güveni kalmamış olmalıydı ki hiç tereddüt etmeden ateş etmişlerdi.
Polislerden birisi katili ensesinden tutmuş ve devamında sürükleyerek çöp poşeti atıyormuş izlenimi vererek katili polis arabasının arka koltuğuna fırlatmıştı. İnsanlar tekrardan hastaneyi doldurmaya başlamışken Gökçe'nin farkında olan neredeyse kimsenin olmadığını fark ettim, "Sedye!" diye bağırdım. Bir kere daha aynı şeyi söyledim. Benim kontrolümü yapan doktor endişeyle yanıma gelmişti.
"Ne oldu?" dediğinde daha fazla bu hâlde bekleyemeyeceğimi anlamıştım. Doktorumu cevapsız bırakırken Gökçe'yi kucakladığım gibi hastaneye girdim ve koşarak Acilden içeriye girdim. Bulduğum ilk sedyeye yatırmıştım güzeller güzelimi. Dışarıdan endişem anlaşılıyor olmalıydı ki birden çok doktor ve de hemşire yanıma toplanmıştı. Ben olayı nasıl anlatabileceğimi düşünürken hemşirelerden birisi benim yerime konuşmuştu.
"Ben gördüm. Katil ona birkaç şey söyledi ve zaten ondan sonra oldu ne olduysa. Kızın yüzü sarardı, eli kalbinin üzerindeydi ve-"
"Kızım uzatma da ne olduğunu söyle!" dedi doktorlardan birisi, hemşire "Panik atak geçirdi." dediğinde ise öylece kalakaldım.
"Serum takın. Uyanınca da haber verin, kontrolünü ben yapacağım." dedi aynı doktor.
Gökçe sedye ile ortada kalmıştı, hemşirelerden birisi onu müşade odalarından birisine götürmek için harekete geçecekken buna engel olup benim odama götürmeleri konusunda ısrar ettim. Yanımızdaki diğer iki hemşire başka hastalara bakmak için yanımızdan ayrılırken bir tek karşımda duran adam kalmıştı geriye. Birlikte asansöre bindik ve benim odamın bulunduğu ikinci kata çıktık. Sedyenin başında ben ve sonunda hemşire vardı, odanın önüne geldiğimizde sedyenin içeri girmesine gerek olmadığını söyledim ve Gökçe'yi kucağıma aldım. Devamında da yatağıma yatırdım ve hemşirenin serum takabilmesi için izin verdim.
"Bende serumu yanımda taşımıyorum herhalde?" demiş ve tek kelime etmeme izin vermeden odadan ayrılmıştı hemşire. O sırada bende Gökçe'nin yatağının kenarına oturdum ve alnından öpüp saçlarını okşadım. Yaşadığı bunca şeyden sonra duyduğu tek bir cümle olmuştu bayılma sebebi. Katil kimdi? Gökçe gibi birisini üzmeyi neden amaç edinmişti? Güzeller güzelimi harap etmiş ve gitmişti. Peki ya söylediği doğru muydu? Aysel abla gerçekten de Gökçe'nin annesi miydi?
Kafamda onlarca soru işareti vardı, tek endişem ise Gökçe'ydi. Hemşire serumu takmış ve bitince haber vermem gerektiğini söylemişti. Odada tekrardan iki kişi kaldığımızda yanlış görüp görmediğimden emin olamadığım koluna baktım; morluk gerçekten de vardı. Bunu geçen hafta da görmüş ancak konudan konuya atlanıldığı için benim sorum arada kaynamıştı. Morluk geçen haftaya nazaran daha azdı ancak bu ne fark ederdi ki? Koluna küçük buseler kondurdum defalarca. Uzunca bir süre o güzel ve hüzünlü yüzünü izledim. Onu üzen herkesi öldürmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...