25. Bölüm

47 23 10
                                    

Başınıza dünyanın yıkıldığını hissettiğiniz oldu mu hiç? Benim olmuştu. Tamda şuanda, etrafımdaki sesleri bırakın evren susmuştu sanki. Arkamda olan duvara yaslanıp yere çöktüm. Ağlamaktan daha kötüsü neydi biliyor musunuz; acı duygusunu bir kenara bırakın tepkisiz kalıp nefes dahi alamamak...

"Bırak beni!" Aysel abla, adamın yanından ayrılıp yanımdan geçip giderken beni fark etmemişti bile. Aysel ablanın arkasından "Seninle olan işim bitmedi!" diye bağıran Cafer ise birkaç saniye sinirle durduktan sonra adamlarına Barış'ın cesedinin olduğu yere götürmeleri için emir vermişti. Kalbim yerinden çıkacaksına çarparken emin olun ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum! Aşık olduğum adamın cesedini görmek için hazır mıydım ki... 

"Abi buraya çok uzak değil, üç sokak üstte kimsesiz boş bir arazi vardı. Ne insan var ne de bina, orada bıraktık cesedi." 

"Bağır Ali bağır, herkes duysun! Salak herif!" Cafer sinirlerine engel olamayıp karşısındaki adama sövdükten bir süre sonra artık Barış'ın ölü bedenini görmek istediğini ve bir an önce cesedi yakıp ondan kurtulmak istediğini söyledi. Benim dokunmaya bile kıyamayacağım bedeni yakmak istediğini söyledi...

Bir süre sonra hep birlikte BMW ye bindiler ve hızla konaktan uzaklaşıp yol almaya başladılar. Kapanan kapı ile bulunduğum ortamda tek başıma kaldığımı anlamış oldum, tutamadığım hıçkırıklarım hızla boğazımdan yükselirken kendimde yerden kalkacak gücü bulamıyordum. Sürekli fısıldadığım kelime ise hep aynıydı; Barış...

Gücümü toplamak zorundaydım, bu nasıl olacaktı bilmiyorum ancak olmak zorundaydı. Adamlar buradan gideli yaklaşık yarım saat olmuştu ve artık cesedin yanından ayrılmış olmalıydılar. Attığım her bir adımda kalp atışlarım hızlanıyordu, bahsedilen boş araziye koşarak gitmek istiyor ancak kendimde bu gücü asla bulamıyordum. Bir sokak üste çıkmıştım ve bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını hissederek duvara tutunarak yere oturdum. Onu öyle görmek... Bunun düşüncesi bile beni altüst ediyordu. Bacaklarımı karnıma çekip bir süre boyunca ağladım. Orada yatanın Barış olmasını istemiyordum! 

"İyi misiniz?" Yanımdan arabayla geçen bir bayan durmuş ve araladığı camından bana bakıyordu, konuşmak istemediğim için cevapsız kalmakla yetindim. Kadın sessizliğime aldırış etmemişken arka taraftan kapıyı açan kişi aynı umursamazlığı göstermemişti. 

"Anne sen gidebilirsin," dedi ve ardından da annesinin az önce sormuş olduğu soruyu tekrarladı. Başımı yaslamış olduğum kollarımdan kaldırıp karşımda duran kadına ve oğluna baktım. Kadın bir süre oğluna anlamsız gözlerle baktıktan sonra hiçbir şey demeden gitmiş ve beni karşı cinsiyetim, yaşıt olduğumuzu düşündüğüm bir erkekle yalnız bırakmıştı.

"Anlatmak ister misin?" diye sordu, küçük bir çocuk gibi başımı sallayıp, "Yalnız kalmak istiyorum," dedim. Çocuk tabii ki bu isteğimi gerçekleştirmemiş ve yanımdan gitmemişti. 

"Ya istersen takılabiliriz... Sahile yada kafeye gider kafa dağıtırız. Olur mu?" Merak ediyordum da gözlerimden alev çıkıyor muydu acaba? Gerçi bu çocuk hâlâ yanımda durduğuna göre çıkmıyor olmalıydı. 

"Nesin sen ya?" diye bağırdım, "Beni yalnız bıraksana istemiyorum işte!" diye ekleme yaptım ardından. Tanımadığım bir adam karşıma geçmiş bana bu haldeyken bir yerlere gitme teklifi ediyordu! Alttan alta bana yürüdüğünü seziyordum... Tamam, belki kötü bir niyeti olmayabilir de ama neden üsteliyor? Benim davranışlarımı sorgulamayın, sanki olayın içinde siz olsanız benden farklı davranırsınız! Aman neyse ya...

"Tamam ya istemiyorsan sıkıntı yok," diyerek mahçup bir şekilde özür diledi karşımdaki çocuk. Belki de suçlu olan acısını başkalarına kızarak geçirmeye çalışan bendeydi... Neyse, bunun şuanda ne önemi var ki? Ceset şuanda kim bilir ne haldedir! Kim bilir belki yanmış, belki de ben oraya gidene kadar çoktan yakacaklardır! 

İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin