"Sağol"
Omzuma dokunan elle irkildim, gelen Enes'ti ve bu sefer şok olmuş bir ifadeye bürünmedim. Aksine oturduğum yerde yana kayıp ona yer açtım.
"Lütfen çabuk gitme, seninle konuşmak istiyorum." dedim hala ona değil de toprağa bakarken.
"Gitmeyeceğim."
"Gitme" diye tekrar ettim bir kez daha, hala donuk gözlerle aynı yere bakıyordum.
Aramızda uzunca bir süre sessizlik oldu, yanımda olduğunu biliyor ama onunla hiç konuşmuyordum. Bilmem belki de cesaret edemiyorumdur...
En sonunda dayanamayıp başımı omzuna yasladım, oysa göğsüne yaslanıp kokusunu içime çeksem daha mutlu olabilirdim.
"Sevgilim?"
Başını bana çevirmesi onun omzunda olmama engel olmuştu, başımı kaldırıp ona baktım.
"Efendim canım." dedim gözlerinin mavisinde kaybolurken. Açık mavi gözleri bu dünyada bakıp hem kıyamayacağım hem de doyamayacağım tek şey olabilirdi. Söylesenize; bakmaya kıyamamak mı, bakıp ta doyamamak mı?
"Konuşmayacak mısın?"
Evet galiba artık gerçekten de konuşmanın vakti gelmişti.
"Enes" dedim kollarımı beline dolarken, şuan sadece onu yaşamak istiyordum, ancak konuşulacak çok şey vardı.
"Sen gerçekten yaşıyor musun? Yaşıyorsan neden benden başka kimse seni göremiyor? Ben senin burada olduğuna eminim."
Gözlerimin yeşiline baktı bir süre, hiç konuşmadan sadece bana bakarak gülümsedi.
"Buradayım ve her zaman senin yanındayım ben." dedi. "O zaman neden benden başka kimse seni göremiyor?" diye sorduğumda ise beni cevapsız bıraktı.
Aramızdaki sessizlik uzarken elimde tuttuğum poşetin içindekileri hatırladım, az kalsın unutuyordum.
Kollarımı Enes'in belinden çektim ve ellerimi poşetin içine daldırıp onun için getirdiğim switshirti çıkarttım, aynısı benim de üzerimde vardı.
"Enes" dedim gülümseyerek, yanımda sevdiğim adam olduğu için gözlerim parlıyordu. En azından ben öyle hissediyordum ve buraya geldiğimden beri de Enes'in yanımdaki boşluğu doldurmasından dolayı yanaklarım havanın soğukluğuna aldırış etmeden yanıyordu.
Switi elimden alıp üzerindeki siyah kazağa rağmen giydi. İkimizde de siyah hastalığı vardı sanırım, siyah olmadan yapamıyorduk. İnanır mısınız, giydiğimiz switler bile siyah...
"Çok yakıştı!" dedim uzun sürenin ardından onu ilk kez böyle görmenin heyecanı ile, oysa onlarca kez onu bu kazağın içinde görmüştüm.
Enes'e biraz daha yaklaşıp açık kumral saçlarının arasına küçük bir buse kondurdum, yastığının kokusu ile aynıydı ve ben bu kokuya bayılıyordum.
"Enes lütfen benden hiç gitme, ne zaman sana ihtiyacım olursa yanımda ol. Sensiz olmuyor sevgilim, seni çok özlüyorum." Kolunu omzuma attı, bende beline sardım kollarımı. Bir kez daha sımsıkı sarıldık birbirimize, kokusunu içime çektikçe bir kez daha hayat buluyordum.
Mezarlık, saat ilerledikçe kalabalıklaşmaya başlamıştı, hatta oturduğumuz bu alanın az aşağısında yeni birini gömüyorlardı. Ahiret yeni birini daha almıştı içine, gömülen kefenin başında ise onlarca sevdiği ağlıyordu o kişinin. Acaba yaşarken değerini bilmişler miydi?
"Enes ben gideyim artık, geç oldu."
Kafasını saatlerce kokladığı saçımdan ayırıp bana çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
Chick-LitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...