24. Bölüm

47 27 8
                                    

Zamanı durdurmak imkansızdı; saat pillerini sökmekle bu iş hallolmazdı. Günler birbirinin aynısıydı, aradan geçen tek şey ise iki aydı. Adının Aysel olduğunu öğrendiğim kadın ile aram gün geçtikçe daha da iyi olurken Ada ile ilk günkü samimiyetimiz yerini koruyordu. Aysel abla sıklıkla kafeden ayrılıp kafeyi bana emanet ediyor ve her geri dönüşünde gözlerindeki korku rahatlıkla okunuyordu. 

"Aysel abla nereye gidiyorsun?" Tekrar tekrar sorduğum ve asla cevap alamadığım soruyu bir kez daha sordum. Tahmin edebilirsiniz ki aldığım yanıt yine olumsuz olmuştu. Sabır taşı değildim belki ama benimde sabrım tükenmişti. Aklıma dolan düşünceler ile yanımdaki taburenin üzerinde duran Ada'ya döndüm. 

"Seninle bir oyun oynayalım ister misin ablacığım?" Artık bende o da kabullenmiştik 'abla' kelimesini. Heyecanlanan cimcimem ayakta durduğu taburenin devrileceğini umursamadan kollarıma atladı, onun bu hareketine alışmış olduğum için kucağıma atlayan Ada'yı sımsıkı tuttum. 

"Oley! Ne oyunu?" 

"Şimdi uyuyacağız ve rüyamızda gördüklerimizi hikâyeleştireceğiz." Ada şaşkınlıkla yüzüme baktı, birazdan olacaklar beni korkutsada onun bu haline kahkaha atmadan edememiştim, "Ben ilk defa duyuyorum!" dediğinde ona hayal gücümün mükemmel gelişmişliğinden(!) bahsettim.

"Ama abla o zaman kafeye kim bakacak?" Zeki kız. "Bugün tatil olacak, kapıyı kilitlediğimiz zaman içeriye kimse giremez." Gülümsedi ve eliyle kapının yanındaki koltukları işaret etti; Onu ikili koltuğa yatırıp üstünü battaniye ile örttükten sonra bende onun karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Ada'nın uyuması için yaklaşık olarak on beş dakika boyunca uyuyor numarası yapmıştım ve onun uyuduğundan emin olduktan sonra da parmak uçlarımda yürüyerek dışarı çıkmış ve kapıyı kilitlemeyi de ihmal etmemiştim. 

Aysel ablanın ne tarafa doğru gittiğini her sabah görüyordum; belki hislerim yanlıştı ama içimin rahat olması için nereye gittiğini bilmem lazımdı. Tanınmamak için buraya geldiğimde uyguladığım tarifeyi uygulamıştım; gözlerime güneş gözlüğü, başıma bere ve kafenin dolaplarını karıştırırken bulduğum Ada'nın olduğunu düşündüğüm ponponlu tacı başıma takmıştım.

Yürüdüğüm yollar gittikçe tenhalaşırken ileriden gelen sesler epeyce dikkatimi çekmişti; kalp atışlarımın hızlanmasına engel olamasamda adımlarımı yavaşlatabilmiştim. Ve evet, bulmuştum Aysel ablayı. Bulmuştum bulmasına ama yanında ona yakın adam vardı ve buradan bakılınca kavga ediyor gibi duruyorlardı. Onları duymak için nefesimi tutsam bile nafileydi; ne konuştuklarını duyamıyordum ve biraz daha ileri gidersem beni görme ihtimalleri çok yüksekti. Kulaklarım uzaktaki sesleri her ne kadar işitemesede gözlerim gereğinden fazla iyi görüyordu. En azından biri... Sadece bir adam gözüme çok tanıdık gelmişti. 

Düşündüm. Kimdi bu? Kimdi ve neyin nesiydi... Adamın yüzüne baktıkça içimde oluşan nefret büyüyordu; her ne kadar bazı şeyleri hatırlamakta zorluk çeken bir hafızam olsada bu pisliğin kim olduğu çok düşünmeme gerek kalmadan kafamın içinde belirmişti. Enes'in katili...

Evet evet yanlış duymadınız. Enes'in ölümü ardından toprağı bile kurumadan gelip benden af ve helal dileyen pislikti bu. Peki ya yanındaki diğer adamlar kimdi? Aysel ablanın orada ne işi vardı? Tek başıma olmak daha öncesinde hiç bu kadar zor olmamıştı, ancak şimdi bunca pisliğin arasında kalmış olmak beni içten içe korkutuyordu. Ve ayrıca Aysel abla ile başka bir adamın tartışmaları beni ayrıca tedirgin ediyordu. Bundan daha önemlisi gözüm adamı bir yerlerden ısırıyordu ama nereden olduğunu bir türlü hatırlayamıyordum. 

"İstemiyorum seni!" Beklemediğim bir anda karşısındaki adama bağıran Aysel abla ekibin diğer elemanlarıda dahil beni de irkitmişti. Karşısındaki adamın gözlerinde gördüğüm tek şey ise acı, özlem ve kinden başka duygular değildi. Acıyı; hissettiği özlemden dolayı çekiyor, özlemi ise karşısındaki bu kadına karşı duyuyor olmalıydı ama kini kime karşı hissettiğini bir türlü anlayamamıştım. 

İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin