Ne olduğunu anlamamıştım, ayrı kaldığımız kırk beş dakika içerisinde annesiyle ne yaşamış olabilirlerdi ki?
"Gökçe, puding!"
Puding tamamen aklımdan çıkmıştı, koşarak mutfağa girdim. Allah'tan tencerenin altı kısık ateşteydi de yanan bir şey olmamıştı.
"Çok güzel çikolata kokuyor."
Barış yanıma geldi ve altını kapatmış olduğum tencereden çıkan dumanı İçine çekti, "Bu kokuyla bile doyabilirim."
Gülümsedim, "Saçmalama,"
"Şimdi ne yapıyoruz?"
"Birer kase puding sıcakken yiyelim, kalan pudingi de kaselere dağıtıp buzdolabına koyayım. Sen geç içeri ben birazdan geleceğim."
Barış yanımdan ayrılırken bende tahtta kaşık yardımıyla pudingi kaselere dağıttım, elime bulaşan pudingi yalarken buzdolabının kapağını açtım ve gördüğüm şeyle çığlık atmam kaçınılmaz oldu.
"Gökçe!... İyi misin? Ne oldu?"
Yanıma telaşla gelen Barış'ın kollarına attım kendimi, "Barış... Orada hamam böceği var!" Kahkaha attı, "Ya gülme! Korkuyorum." Gülmeye devam etti.
"Alt tarafı küçücük bir böcek, buncağızdan mı korkuyorsun?" Benim yanımdan ayrılıp böceğin yanına çöktü.
"Sakın bana hayvanları sevmediğini söyleme?" Sırtımı duvara yaslayıp alaycı gözlerle ona baktım, "Seviyorum ama böcek değil." Ağlamaklı bir ses çıkarttım ve tekrardan konuşmaya başladım, "Hamam böceği hiç değil!"
"Ben besleriz diye düşünmüştüm." Sesinden apaçık benimle dalga geçtiği belli oluyordu, adını tıslayarak söyledim ve onu ikaz ettim. Daha fazla benimle uğraşmadı ve masanın üzerindeki peçeteden kopartıp hamam böceğini dışarı attı, "Bak gitti."
Rahatlamış bir şekilde yaslandığım duvarda kayarak yere oturdum, Barış ise bu halime gülüyordu.
"Küçücük bir böcekten korkabileceğin hiç aklıma gelmezdi!" Gözlerimi devirmekle yetindim. Aramızdaki sessizlik uzarken "Hadi gel içeri gidelim," dedi ve beni elimden tutarak ayağa kaldırdı. Lavabonun üzerindeki pudinglerimizi alarak içeri gittik. Sanki yer yokmuş gibi ikili koltukta yan yana oturmuştuk.
"Önden bayanlar,"
"Bunun sadece sıra beklerken olacağını sanıyordum."
"Her zaman öncelik bayanlarındır."
Pudinginden bir kaşık alıp önümüzdeki tahta sehpaya koydu ve kollarını birbirine bağlayıp arkasına yasladı. Bir bakıma anlatacaklarımı dinlemek için beni bekliyordu.
"Enes hayatımın ilk aşkıydı, son olurdu sanıyordum ki sonum oldu... Uzunca bir süre kendimi toparlayamadım, hâlâ bile kendimi toparladığımı sanmıyorum. Onun birden bire hayatımdan çıkışı beni bitirdi. Sonra ikizi gibi ne olup bittiğini anlamadan Enez girdi hayatıma, Enes ile aram nasılsa onunla da öyle olur sanıyordum. Olmadı... Annem beni doğururken ölmüş ve babam ile ablamı da biliyorsun zaten. Anlayacağın değer verdiğim kim varsa hayatıma birden girdi yada birden çıktı... Aynen seninde hayatıma birden bire dahil olman gibi." Hüzünlü ifadesinin yerini buruk bir tebessüm aldı.
"Benim hikayem bu kadar... Sıra sende!" Derin bir nefes aldı.
"Aslında bakarsan nereden başlamalıyım bilmiyorum." Kafasının karışık olduğu belliydi, güç vermek istercesine omzunu sıvazlayıp içten bir şekilde gülümsedim, "Baştan başlayabilirsin."
"Benim de sevgilim vardı... Aynı Enes ile senin gibiydik. Hiç ayrılmayız, birbirimizi hiç bırakmayız sanıyordum. Adı Aybike, bizden bir yaş küçük ufak tefek bir kızdı. Omzuna kadar uzun simsiyah saçları, denizleri kıskandıran masmavi gözleri vardı. Seninde dediğin gibi ne olup bittiğini anlamadan girmişti hayatıma, onu o kadar çok sevdim ki... Bir gün birden bire bayıldı, sabahları kahvaltı etmediğini bildiğimden şekeri düşmüştür diye düşündüm. Okul bahçesine gelen ambulansla birlikte bende gittim onun yanında, doktor kan kanseri olduğunu söyledi. Tüm dünyam başıma yıkıldı." Çok derinlere dalmış gibi sehpanın bir köşesine sabitlemişti gözlerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
Chick-LitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...