Saniyeler dakikaları, dakikalar ise geçen zamanı kovalıyordu; Antalya’ya gelmemin üzerinden tamı tamına iki hafta geçmişti. Gizli katilden hiçbir iz yoktu ancak ben her anımı korkarak geçiriyordum. O günden sonra Barış'ı bir daha hiç aramamıştım, aynı şekilde o da beni... Bana inat dönen yelkovan döndükçe canım daha çok sıkılıyordu. Barış'ın yokluğuna mı yoksa geçirdiğim her boş anın değersizliğine mi yanayım bilmiyorum. Boş durduğum her an kafamdaki düşünceler arttı; kötü düşüncelerin aksine olumlu fikirlerde aklımın bir yerine yer edinmişti. Bunlardan birisi de kafe açmaktı...
Lütfen benimle dalga geçmeyin, ciddiyim. Hayatım boyunca, birisi yok oluncaya kadar dört duvar arasında bekleyemem. Tamam kabul, belki kafe açmak benim için şuanlık fazla gelebilir ama en azından part time bir işe başlayabilirim. Oturduğum koltuktan kalktım ve üzerimi değiştirip montumu giydikten sonra dışarı çıktım; tüm acımasızlığı ile esen rüzgar eve dönmemi istiyor gibiydi. Ben ona inat gelen ilk otobüse bindim.
Yanında oturduğum kişi kucağında iki üç yaşlarında bir kız çocuğu bulunduran bir kadındı; kendimi iyi hissetmesem bile annesinin kucağındaki cimcime iyi hissettirmişti. Gözlerimi yanımdaki ufaklıktan bir türlü alamazken ne zaman mızmızlanmaya başladığını fark etmemiştim bile. Annesi o malûm cümleyi kurdu; "Düzgün dur yoksa seni ablaya veririm!" Gülümsememe engel olamadım. Sakinleşen kızdan ise beni istemediğini mi düşünmeliydim bilemedim...
"Abla çarşı için kaç durak sonra inmem gerekiyor... Ben buranın yabancısıyım da bilmiyorum." Camdan dışarıya bakan kadın bana bakınca gözlerimizin yeşilleri birleşmişti; kadının yüzüne anlamazsız bir şaşkınlıkla baka kaldım, bana ne kadar benziyordu öyle?
"Ben de orada ineceğim ablacığım, birlikte ineriz." dedi kadın şaşkınlığıma aldırış etmeden gülümseyerek.
Yaklaşık beş dakika sonra bizden hariç dört kişi ile birlikte otobüsten inmiştik; sorun olan tek şey ise nereye gideceğimi bilmememdi. Kadının kucağındaki kız huzursuzlaşmaya başlarken annesi hâlâ benim yanımda bekliyordu.
"Canım nereye gideceğini biliyor musun?" Yüzümdeki tedirginlik kendisini öylesine belli etmiş olmalıydı ki on dakika önce yanında oturuyor olduğum kadın bile anlamıştı nasıl hissettiğimi.
"Hayır," dedim düpedüz bir sesle ve açıklamamın tek bir kelimeyle yetersiz olduğunu düşünüp tekrardan konuştum,
"Part time bir iş aramayı düşünüyordum açıkçası. Ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum." Kadın düşünceli bir şekilde bana baktı, "Kafe uygun olur mu senin için?" En baş planım buydu zaten, gülümsedim ve başımı sallamakla yetindim.
"Benimle gel o zaman." dedi kadın. Kendimi ona güvenmek zorunda hissettim. Kucağında böylesine tatlı maviş gözlü bir bebeği bulunduran hangi anne başka bir kıza zarar verebilirdi. Zaten en büyük zulüm değil miydi bir kadının başka bir kadına olan ihaneti...
Birlikte insanlar olmasına rağmen gürültüden soyutlanmış bir yere gelmiştik. Tabelada kocaman harflerle "Ada'nın Kafesi" yazıyordu ve yazının yanında da bir sürü kelebek motifi vardı. Kadının adının Ada olup olmadığını düşünmeden edemedim.
"Burası benim yerim. Ada için açtım" dedi kucağındaki küçük bebeğe bakarak. "Burayı satın alalı aylar oldu ancak burayı açmamın üzerinden yalnızca bir ay geçti." Kadının iyi birisi oluşu gözlerinden okunuyordu ve ben yine gözlerinden anlamıştım içindeki saklı hüznü...
"Benimle çalışmak ister misin..." Adımı bilmediği için duraksamış olmalı ki hemen söze atladım, "Gökçe." Gülümsedi ve acıyla baktı bana. Gözlerinin neden dolduğunu anlayamamıştım. "Abla iyi misin?" diye sordum hemen, kadın yüzünü Ada' ya çevirdi ve konuşmaya devam etti, "Yıllar öncesinde ölen kızımın adını Gökçe koymak istemiştim... Sen bana adını söyleyince bir an onu anımsadım." Yanımdaki kadının nasıl hissettiğini düşünebiliyordum ancak ne kadar düşünsemde içindeki acıyı hissedemezdim. Tanımadığım bu kadının omzunu sıvazlamakla yetindim, söyleyecek söz bulamıyordum. Bir süre öylece durduktan sonra birlikte içeriye girdik; bu ikimizin de birbirimizi kabul ediş göstergesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
Chick-LitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...