26. Bölüm

45 18 8
                                    

Saçma gelebilir ancak hiç hayal ettiğiniz oldu mu? Düşünsenize... Sevdiğiniz insan kanlar içerisinde ve kollarınızın arasında... Vereceğiniz tepki ne olur? Bir saniye olsun bu durumun düşüncesini istemedim. Size yemin ederim bir salise olsun bu anın içinde olmak istemezdim. Zaten kim isterdi ki? Ama ben defalarca sevdiğim insanları kaybetmekle sınanmıştım. Bir kere, bir kere, bir kere daha ve şimdi yine...

Barış'ın bedeni kollarımın arasında yığılıp kalmışken duyabildim tek şey Ada'nın haykırışları ve de ağlaması olmuştu. Ortam gittikçe kaos alanına dönerken ne yapmam gerektiğini bulmaya çalışıyordum. Bu adamların gücü öylesine yüksekti ki ne yapıp edip polislerin elinden kaçmışlardı. Biri hariç. 

Bacağından vurulan adam polisler tarafından alınıp götürülmüşken benim kollarımda yatan Barış çoktan unutulmuştu. Böylelikle ambulansı arama işi de bana kalmıştı. Hâlâ Barış'ın baş ucumda olmasına inanamazken öncelikle telefon konumundan olduğumuz yerin adresini öğrenmiş ve devamında da ambulansı aramıştım. Hâlâ öylesine şok içerisindeydim ki arama cevaplanmasına rağmen birkaç saniye cevapsız kalmıştım. Ardından da karşımdaki kadının sözünü kesip tüm soğukkanlılığım ile adresi söylemiş ve olabildiğince çabuk gelmelerini emretmiştim. Size yemin ederim; o an oradaki kişi ben değildim... 

Ambulansı beklerken hâlâ şok içerisinde Barış'ı izliyordum. Ortamdaki sessizliği başından beri Ada'nın haykırışları bozarken Ada'nın sesine eklenen zor duyabildiğim ikinci ses Barış'ın sesi olmuştu. Gerçi sesinin kısık çıkmasının ne önemi var ki; o yanımda olsa, sessizliği bile yeterdi bana. 

"Gökçe," dedi gülümsemeye çalışarak, "Çok güzelsin." diyebildi ardından zorlukla. Kan ter içerisinde kalmıştı ancak konuşma konusunda pes etmiyordu. Parmağım ile dudaklarını kapattım. Sanki Barış dilimin lâl olmasına neden olmuştu, ona bakıyor ancak hiçbir şey söyleyemiyordum. Kalbim duracakcasına hızlı çarparken aslında ona söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki... Ama benim yaptığım şey susmaktan başka hiçbir şey olmadı. Sustum diyemem ama konuşamadım. Dedim ya dilim lâl oldu... 

"Seni çok seviyorum," dedi ve ardından başını kaldırmaya çalıştı. Buna engel olup başını bacağıma koymasını sağladım. 

"Biliyorum Barış. Ama artık lütfen..." Lafımı bölüp bir kez daha kendisi konuşmaya başladı, "Eğer bana bir şey olursa her şeye inat çok mutlu ol güzeller güzelim!" Ne demekti bu? Saçmalıyor... Saçmalıyordu değil mi? Allah aşkına söyler misiniz, Barış bunları bana neden söylemiş olabilirdi ki? 

Kurulan cümleler, söylenen sözcükler kalbime yumruk yemişim gibi hissettirirken kendime gelebilmem epey bir zaman almıştı. Barış'a baktığımda benim için gülen yüzü geçen her saniye sararıyordu.

"Barış," diyebildim zorlukla, " Canımın içi, lütfen kapatma gözlerini. Yalvarıyorum Barış, dayan!" Dediğimi yapmak için kendisini zorluyor ancak başarılı olamıyordu. Birkaç kere açmaya çalıştığı gözleri üçüncü denemesinde kapanmıştı ve bu sefer Ada'nın ağlaması bile bastıramamıştı ortamdaki ölüm sessizliğini. Tabii benim haykırışlarımı saymazsak... 

Acı içerisinde bağıran ambulansın sesi bile ortamdaki gürültünün bastırılması için yeterli olmazken ambulansın buraya ne ara geldiğini fark etmemiştim. Bir anda Barış'ı kollarımın arasından almış ve sedyeye yatırmışlardı. Çığlık seslerine ne zaman boğulduğumu hatırlamıyorum bile. Kolumda hissettiğim bir acı, haykırış sesleri ve bum... Kapanan gözlerim ve kararan hayatım... 

Vücutta oluşan yaralar ile ruhta oluşan yaralar asla bir tutulamaz. Tutulmamalı. Nasıl olabilirde sözlerin verdiği ağırlık ile dizde oluşan yara karşılaştırılabilir ki? Yara dediğin şey ne ki... Bir kaç hafta, en fazla bir kaç ay... Hadi taş çatlasın bir yıl. Fiziki acılar ya öyle yada böyle, illaki bir türlü geçer. Ama ya ruhta açılan kanamalar? Geçmiş her daim şimdinin peşinde olacaktır. Hayatı bir renge bürüyecek olsak şimdi siyah, geçmiş ise gri olur. Perdenin arkasında saklanan gerçek sahne gibi... 

İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin