Nefesim kesilmişçesine yerde otururken içeride oluşan sessizlik ayağa kalkmama neden oldu, duvara çarptığımda oluşan ses dikkatlerini çekmiş olabilirdi. Hızla oturduğum yerden kalkıp sessiz ancak hızlı adımlarla klinikten çıktım, duymuştum zaten duyacağımı.
Gözyaşlarım birer birer yanaklarımdan aşağı süzülürken ağır adımlarla nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm sadece, ileri doğru yürüyor ancak nereye gittiğimi bilmiyordum.
Hayatta böyle değil miydi zaten? Bir saniye sonrasını bilmeden yılların hayalini kuruyorduk bazen. Defalarca düşüyor, defalarca pes etmeye kalkıyor ama her şeye rağmen yaşamaya devam ediyorduk. Amacımız olmuyor, akışına bırakıyorduk bazen her şeyi. İçimizden hayatımızın düzene girmesi için yalvarıyorduk belki her bir salise. Peki ben? Peki ya benim şimdiki halim? Kulaklarım duyduğu kelimeleri yanlış işitmiş olabilir miydi? Bu sorunun cevabı bariz bir şekilde açıktı; psikiyatrimin “Şizofreni” dediğinden adım gibi emindim. Peki ya şimdi ne olacaktı? Bırakın yıllar sonrasının hayalini bir hafta sonra hala nefes alıyor olabilecek miydim, her şeyi akışına bırakıp hayatımın bir film şeriti gibi gözlerimin önünden geçtiğini izleyebilecek miydim?
Aklımdaki düşüncelerin içinde boğulurken hastanenin içinden çıkıp ilk adımımı attım, üzerimdeki pijamalara aldırış etmeden dışarıdaki banklardan birinde oturacaktım.
Arabaların çoğunlukla park edilmiş olduğu ve aynı zamanda da odamın camına bakan hastanenin arka tarafına gidip ağaçların altında duran boş olan bir banka oturdum. Gözlerim ağlamaktan kızarmış ve yanmaya başlamışken kolumla yüzümü kapattım, yaşadıklarım ve duyduklarımın sadece kötü bir kabustan ibaret olmasını istiyordum.
Birkaç dakikalık bir zaman aralığının ardından kolumu gözlerimden çekip etrafıma baktım, değişen hiçbir şey olmamış; aksine rüzgarın esme şiddeti güçlenmişti.
Gözlerimi odamın camına dikip içeride neler olduğunu hayal etmeye çalıştım, yokluğumun farkına varmışlar mıydı acaba?
Ne yapacağımı bilemeyerek oturduğum yerden kalktım ve arkama dönüp çevremdeki ağaçlara baktım, hepsi çok güzeldi. Sadece bir anlığına en yüksek olanının tepesine çıkıp kendimi hızla aşağı atmak geldi içimden. Ama bunu Enes görebilir ve çok üzülebilirdi. Vazgeçip tekrardan önüme döndüm ve hastanenin girişine doğru yürümeye başladım.
Pijamalar ile hastaneye girdikten sonra asansördeki kalabalığa aldırış etmeden odamın olduğu kata merdivenler aracılığıyla çıktım, koridorda kuru bir sessizlik varken kafamın içindeki kaos susmak bilmiyordu. Nasıl tepkiler ile karşı karşıya geleceğimi bilmediğim odama girip kapıyı da ardımdan kapattım, babam hala odaya dönmemiş oysa yarım saat çoktan dolmuştu. Ablam ve Ayla ise bana gayet sıradan gözlerle bakıyorlardı, anlayacağınız yokluğumun farkına varan kimse olmamıştı.
Boş gözlerle bir süre onları izledikten sonra yorgun düşüp bacaklarımın üstüne çöktüm, ablam ve Ayla telaşla yanıma geldi.
“Gökçe iyi misin?” diye sordu ablam, sesindeki korku kendini açık bir şekilde belli ediyordu. Ne kadar inişli çıkışlı bir ilişkimiz olsa da başıma gelen bunca olaydan sonra o bile merak ediyordu beni.
Cevap vermeden uzunca bir süre olduğum yerde durdum, hiçbir konu hakkında konuşmak istemiyordum. Ne insanların bana deliymişim gibi bakmasını ne de insanlara normallermiş gibi bakmayı istiyordum. Kimse normal değildi, kimse beni anlamıyordu. Ama neden? Nasıl anlamazlardı sevgilisini gören birini? Nasıl olurda göremezlerdi benim gördüğüm şeyleri? Ve en önemlisi, nasıl olurda bana bir anda şizofreni tanısını koyabilirlerdi?
Kapı açıldı, içeri giren babamdı. Onun geldiğini görsem de olduğum yerden, yatağın yanından hiç ayrılmadım. Bütün gözler benim üzerimdeydi, ben ise kimseyi umursamadan önümdeki boş zemine bakıyordum. Nefes almak ne kadar da zormuş? Ağlamak istiyor, bunu bile başaramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
Chick-LitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...