İyi okumalar, yorumlarınızı bekliyorum ❤️❤️
Zaman bana inat akmıyordu sanki. Heyecanla beklediğim ve iple çektiğim pazartesi sonunda gelmişti ama yaşadıklarımı bir ben birde Allah bilirdi. Canım ne dışarı çıkmak istiyordu nede bu bunaltıcı sıcakta evde oturmak; çoğunlukla vaktimi salondaki duvarda sırtımı yaslayarak müzik dinlediğimi söyleyebilirim. Dün ise sanki ilk kez okula gidecekmişim gibi zor uyumuştum ve bu sabahta gözlerimi saat altıya gelirken araladım. Herkes uyuyordu.
Büyük bir heyecanla yatağımda doğrulup yan tarafımdaki komodinin üzerinden telefonumu alıp gelen mesajları kontrol ettim, garip bir şekilde Enez'e hala yazmamıştım ve o yazma isteği tam olarak şuan gelmişti. Titreyen parmaklarımla genel mesaj sayfasına girip arama yerine "Enez" yazdım ve kalp atışlarımın hızlanmasına aldırış etmeden onunla olan mesaj bölümüne girdim.
"Ben Gökçe, Günaydın." Birkaç saniye boyunca mesajıma bakmasını bekledim ve en sonunda çevrimiçi oldu.
"Günaydın, Uyandın mı?" mesaj sayfasına gözlerimi devirdim ve ardından da yazmaya başladım.
"Yok uyanmadım, gözlerim kapalı sana yazıyorum (!)"
Bu seferde onun mesajıma göz devirdiğine emindim çünkü beş saniye boyunca hiçbir şey yazmamıştı.
"Hazırlanmam gerek Gökçe, okulda görüşürüz."
Bu da neyin nesiydi böyle, neden bana bir anda trip atmıştı ki? Gülen emoji veya random atması gerekirken o neden ciddi bir mesaj atmıştı? Hiçbir şey yazmadan mesaj uygulamasından çıktım ve kendime gelebilmek için lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım, soğuk su biraz da olsa açılmamı sağlamıştı.
Devamında da pijamalarımı çıkartıp hızlıca okul kıyafetlerimi giydim ve ablam ile babamı uyandırmamaya özen göstererek içine koymuş olduğum birkaç kalem ve küçük bir not defteri olan çantayı tek taraflı olacak şekilde sağ koluma takıp evden ayrıldım.
Moralim bozuktu ve ben hala tam olarak kendime gelememiştim. Apartmandaki sessizlik yerini merdivenlerden inen ayakkabı seslerine bırakırken can havliyle oflayarak dış kapıyı açtım ve binadan gittikçe uzaklaşarak yürümeye başladım.
Bazen yürürsün ama nereye gideceğini bilmezsin; olmuştur değil mi illaki böyle bir anın. Bir şeyin sonucunu düşünmeden sadece yaptığımız işe yoğunlaşırsak yada yoğunlaştığımızı zannedersek ne olur biliyor musun? Kendimizi hiç bilmediğimiz bir boşluğun ve huzursuzluğun içinde bulabiliriz. İster misin böyle olsun; hayır istemezsin, kimse istemez... Neden söylüyorum sana bunları biliyor musun? Çünkü şuanda anlatmaya çalıştığım hislerin içerisinde hissediyorum kendimi. Aslında hiçbir nedenim yok böyle hissetmek için ama artık kalbim olduğunu da hissedemiyorum. Sanki tüm hislerim yavaş yavaş terk ediyor ruhumu ve beni bedenimle yapayalnız bırakıyor. Oysa ruhum içimde olmadıktan sonra tek bir bedenle ne yapabilirim ki?
Okul bahçesinin önüne geldiğimde kulaklıklarımı kulağımdan çıkartıp girişe doğru yürümeye başladım. Çevremde benim gibi çok insan vardı ama herkes gurup olarak dağılmıştı ve ben her zamanki gibi yapayalnızdım... Dermişim!
Kolumdan tutan bir elle istemsizce irkildim ve geriledim.
Kolumu tutan sesin sahibi usulca "Sakin ol, benim." dediğinde ise kulaklarıma dolan tanıdık sesle rahatladım. Nasıl tepki vermem gerektiğini bilmesem de zoraki bir şekilde gözlerimi gözlerine diktim ve bakışlarındaki ciddiyeti görmeye çalıştım. Gerçekten ciddi miydi yoksa benimle dalga mı geçiyordu?
"Sınıfa çıkabiliriz istersen," dedi hafif bir tebessüm eşliğinde, gözlerimi kırpıştırıp ciddi bir yüz ifadesi takındım ve okulun içine doğru yürümeye başladım. Enez de yanımda yürüyordu ve aklıma gelen ilk soru ile bunu ona sormaya çekinmeden konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Beden Bir Ruh (Tamamlandı)
ChickLitBazen bir bedene aşık olduğunuzu sanarsınız. Gözlerinin mavisi veya saçlarının siyah renkte oluşu hoşunuza gider. Bu gerçekten böyle midir? Çok yakışıklı veya güzel diye mi birisinin yanında olmak istersiniz; yoksa onun yanındayken mutlu ve huzurlu...