Önceki Bölümden Kesit:
"Neyse boşver, sen şeyi söylesene. Hiç zehirli ok kullandınız mı?" "Ne, hayır! Sadece normal ok kullandık. Hem, neden sordun ki?" "Muhabbete devam etmek isterdim ama sanırım yanındakinin biraz iksire ihtiyacı var." "A-a evet lütfen biraz iksir..." Komutan eliyle adamlarına işaret etti. Ardından Mersat'ın kullandığını tahmin ettiği arabanın gittiği yöne doğru baktı. İç çekti: Ah Estum, senin planın ne? Neden adamını zehirli okla vurdun?
-----------------------
Gelen kutuların sakince dağıtılışını izledi Magister. Sıra kendisine gelince yavaşça uzandı ve eline alıp beklemeye koyuldu. Kutunun şeklini, üzerindeki desenleri inceliyordu. Diğerleriyse kutuyu çoktan açmış, hangi sayıyı söylemeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Halbuki hepsi de çoktan kaybettiklerinin farkındaydı.
Magister de kutuyu yavaşça açtı. İçindeki kağıtta ne yazdığını umursamadan krupiyenin yardımcılarından birine uzattı. Yardımcının şaşırdığını fark etmiş olsa da umursamayıp sigarasının külünü küllüğe boşaltmayı tercih etti. "Evet, eğer herkes tahminini yaptıysa başlıyoruz."
Masa boyunca uzanan kare şeklindeki desenler birer birer dönerek sayıları göstermeye başladı. Magister dönen sayıları izlemek yerine masadaki diğer oyunculara göz gezdirmeye karar verdi. Masanın ta öbür ucunda güneş gözlüğüyle bir ajan gibi görünen elemandan başladı. Oldukça sakin görünse de alnından boynuna kadar akan ter bunu yalanlıyordu. Bir yanındaki eleman kendisi gibi sigara içiyordu. Elinin titremesinden dolayı sigaranın külleri her yana dağılıyordu. Onun yanındaki ise aşırı zayıftı. Derisini beyaza boyasa tıpkı bir iskelet gibi görünecekti. İçinden "Keşke herkes oyuna genç ve yakışıklı hallerinde başlayabilse" diye geçirdi. Kendisi gerçek bir oyuncu olmadığından gerçek dünyadaki haline benzer bir şekilde oyuna başlamıştı. Ama herkesin gerçekteki hali onun kadar genç değildi. Ve yakışıklı... Zaten kumar alanında çok fazla oyuncu bulunmazdı. Sonuçta bu dünyadaki para onlar için gerçekti. Oyuncu olmayanlar içinse sadece bir hobi. O yüzden kumarhanelere gelenler çoğunlukla iş adamları, bankacılar ya da onun gibi zengin insanlardı.
O bu tarz düşüncelerle meşgulken rakamların neredeyse hepsi açılmıştı. Bazı oyuncular geriye kalan son umutlarını da kaybetmiş bir şekilde başını ellerinin arasına almışlardı. Bazılarıysa kazanmak üzere olduklarını sanarak heyecanla bekliyorlardı.
"2453283412679" Çıkan sayı krupiye tarafından yüksek sesle okunduktan sonra yok oldu. "Evet, çıkan sayıya en yaklaşan kişi Bay Magister. Tebrikler! Bütün ödülün sahibi siz oldunuz." Magister pek şaşırmamış gibi görünse de her kazandığında bir miktar sevinç pırıltısı beliriyordu içinde. Sigarasını söndürüp yavaşça ayağa kalktı. Onunla birlikte doğrulan birkaç kişiyle birlikte dışarı çıktı. 14 maç kazandığı rakipleri artık gitmiş, yerine başkaları gelmiş gibi görünüyordu. Her şey, herkes oldukça sakin ve yavaştı. Ama bu sadece fırtına öncesi sessizlikti.
Ajan gibi gözüken gözlüklü adamla yanındaki sigara içen elemanın kendisini takip ettiklerini biliyordu. Hiç bozuntuya vermeden çıkışa kadar ilerledi. Artık ilk odada çok fazla kişi kalmamıştı. Çünkü birazdan olacak olayları artık herkes biliyordu ve arada kaynamak istemiyordu. Çıkış kapısının önünde bir saniye duraksayarak barmene selam verdi. Aslında tek amacı iksirleri hazırlamaktı. Yapması gereken tek şey ışınlanma alanına ulaşmaktı. Oyundan çıktıktan sonra kendisini takip edenler hakkında endişelenmesine gerek kalmayacaktı. Kapıyı açarken arkasından gelen yumruğu havada yakalayıp sahibine bir aparkatla karşılık verdi. Gözlüğü kırılan adam yere kapaklandı. Hemen yanındaki Magister'in üzerine atılmak istese de Magister hızlı refleksleriyle aradan sıyrıldı. Çatılar dahil olmak üzere her yerden etrafını saran adamları atlatmak kolay olmayacaktı fakat elindeki iksirlerle bu iş çocuk oyuncağıydı. Çatılardan yağan ateş toplarına aldırmadan elindeki iksiri kafasına dikti. Aldığı hasar birkaç katıyla yeniden doluyordu. Hemen ardından içtiği hız iksiriyle koşmaya başladı. Önüne kurulan savunma hattının üzerinden atladı ve ışınlanma alanına doğru yola koyuldu. Peşindeki onlarca adama karşın çok az hasar alıyor, aldığı hasarı da anında telafi ediyordu. "Hadi, acele edin. Kaçmasına izin vermeyin." "Işınlanma alanına çok az kaldı! Elimizden kaçırmamalıyız!" Aldığı hasarlar can barının azalmasına yol açmasa da acıyı hissedebiliyordu. Sırtında bulunan onlarca oka yeni birisi daha eklenince acı çığlıklarına engel olamıyordu. Ama eğer durursa öleceğini bildiğinden gram yavaşlama göstermiyordu.
Işınlanma alanına varmak üzereyken hemen yan sokakta kendisi gibi başkalarından kaçan Mersat'ı görünce şaşırdı. Acaba bu sefer başını hangi belaya sokmuştu? "Sistem Bildirimi: İksirinizin süresi bitmiştir!" Bu sefer cidden başı dertteydi. İksiri hiç bu kadar erken bitmemişti. Acaba çok mu yavaş koşmuştu? Belki... Ama paniğe kapıldığını belli etmemeliydi. Aksi takdirde üzerine daha fazla çullanacaklardı. İksirinin süresi hala devam ediyormuş gibi sakin kalmaya çalıştı. Bir yandan da Mersat'ın kucağında kimin olduğunu görmeye çalışıyordu. Yakından tanıdığı biri değildi ama bir yerde gördüğüne emindi.
Işınlanma alanına sonunda ulaştı ve tüm hızıyla içeri daldı. Önceden konuştuğu görevli hiç soru sormadan Magister'i oyundan çıkarttı. Onun peşinden koşan onlarca kişiyse yerdeki taşları tekmeleyip küfrettiler. Yine elleri boş bir şekilde dönmek zorundaydılar. Ağır adımlarla klanlarına doğru yol aldılar. Bu sırada aynı klanın üyelerinden kaçan Mersat el, kol hareketleriyle ışınlanma görevlisini uyarmaya çalışıyordu. Mersat'ı uzun süredir tanıyan görevli yamuk yumuk el hareketlerini deşifre etmede zorlanmadı. Işınlanma alanını ikinci kez aktifleştirdi ve "Bugünlerde herkes bir şeylerden kaçıyor." diye içinden geçirdi. Mersat hiç duraksamadan ışınlanma alanının içinde daldı ve Batı Şehri'ne ışınlandı. Onun peşindekiler görevliye "Nereye ışınlandı? Bizi de hemen ışınla!" diye bağırsalar da görevliden nereye ışınlandığı bilgisini alamadılar. "Üzgünüm ama iş gizliliği sözleşmesine aykırı." Onlar da diğerleri gibi elleri boş dönerken geride bıraktıkları grubun yere düşen elemanla ne yaptıklarını düşünüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diğer Dünya
Hành động"Hata yapmaktan korkma." derdi büyüklerimiz. Ama tuhaftır ki her şey bir hatayla başladı. Küçük bir hatayla... Oyunun yapay zekası hatalı yapıldığı için artık doğru düzgün çalışmıyor. Hatta oyunun içinde ölen bir insanı gerçek hayatta da öldürebiliy...