Önceki Bölümden Kesit:
Kurdun bu kadar hızlı ve kolayca öldüğünü fark eden diğer kurtlarsa öğrenilmiş çaresizlikle kaçışmaya başladılar. Yine birkaç saniye içinde bütün kurtlar ortalıktan kaybolmuştu. Kurdu öldüren adam yavaşça Samir'in yanına yaklaştı.
-----------------
Çuval olduğunu düşündüğü yumuşak bir yere yaslanmış halde uyanmıştı Samir. Her yeri ağrıdığından doğrulmak değil gözlerini açmak bile çok zordu. Hafifçe sarsılması ona, arabanın içinde olduğunu düşündürdü. Zorda olsa güçlü güneş ışınlarına karşı koymak için kısarak gözlerini açtı. Bu bir yük arabasıydı. Birkaç çuval, fıçı ve içinde birçok farklı şey olduğu ilk görüşte anlaşılan sandıklar vardı.
Biraz etrafına göz gezdirdi. Neden buradaydı? En son kurtlarla savaşıp kazanmıştı. Sonrasında ölmek üzere olan kızı kurtarmışt- Bekle, kurtarmamıştı. En son canı çok dengesiz bir durumdaydı. Bir çare düşünürken ne olmuştu? Bayılmış mıydı? Zorlanarak kafasını soluna çevirdi. Kendisiyle benzer bir çuvalın üzerine yatmış bir şekilde uyuyan kızı gördü. Bir yandan "Artık adını öğrenmek istiyorum..." diye düşünürken bir yandan da hala hayatta olduğuna seviniyordu.
"Sürücü kim peki?" sorusunun aklına gelişiyle eş zamanlı olarak bakışlarını sürücüye yöneltmişti. "Sen kimsin?" diye sormaktan çekinse de, görüşünü engelleyen güneş ışınları yüzünden adamın suratına görmesine imkan yoktu. "Siz kimsiniz?" diye nazik bir tavırla sordu. Sürücü yavaşça arkasına döndü. Sanki ciddi bir konuşma yapacakmış gibi derin bir nefes aldı. Ardındansa kahkahayı bastı. "HAHAHAHHAHAH!! Bu kurtlar seni fena benzetmiş olmalı. HAHAHA!!" Samir tüm gücünü kullanarak ayağa kalkmaya çalıştı. Uzandığı sırada oldukça azalmış olan ağrı tüm bedenine tekrardan yayıldı ve yayılır yayılmaz da Samir yalpalayarak başka bir çuvalın üzerine düştü. "Sakin ol dostum. Biraz dinlenmen gerek. Yoksa bana hala dargın mısın?" Ayağa kalkıp ona yumruk atmamak için kendini zor tutan Samir, "Neden... Neden bize ihanet ettin?" diye sordu sinirli ama sessiz bir tavırla. Öğüt veren bir baba gibi gözlerini Samir'e kilitleyen Mersat "Bak, bu dünya parayla döner. Gerçi gerçek dünyadan pek bir farkı yok. Ama burada para çok daha baskındır. Eğer paran varsa istediğin her şeyi yapabilirsin. Ben de sadece bu evren yasasının kanıtlarından biriydim. Tamam mı? Yani size karşı bir garezim yok. Benim kimseye karşı bir garezim yok. Olay sadece para!" dedi. Samir sessizliğini korudu.
Bunun üzerine Mersat kısaca olanları anlattı. Samir bayıldığında o da onları kontrol etmek için gelmişti ve yerde yatan iki bedenin çevresinin birkaç kurt ile sarıldığını fark edince de hemen yanlarına gitmişti. Kızın canı bir azalıp bir yükseliyordu. Bunun nedeni bir zehir olmalıydı. Yerdeki kan göletlerini görünce kızın, bir şekilde kurtların kanından içtiğini düşünmüş ve hemen panzehiri vermişti. Samir neden kızın canının azaldığını anlamıştı. Kurtların kanı zehirliydi. Mersat'sa anlatmaya devam etti. Panzehiri vermesinin ardından ikisini de yük arabasına taşımıştı. En azından Mersat'ın anlattığı buydu. Doğruluğundan emin olamazdı. Sonuçta...
Şehre ulaşmak için yarım saatinin kaldığının farkına varan Samir, istemese de Mersat'a ne kadar yollarının kaldığını sordu. Mersat telaşlı bir tavırla "Ahh, doğru! Senin Batı Şehri'ne gitmen gerek değil mi? Ama dostum çok geç söyledin. Şu an Kuzey Şehri'ne gidiyoruz. Orada işim olduğundan..." Bunu duyan Samir başından kaynar su dökülmüşçesine terlemeye başladı. Sonradan gelen titreme onun endişesini daha belirgin bir şekilde ifade ediyordu. Ne yapabilirdi ki? Artık her şey için çok geçti. Gerçekten üzülmesine rağmen gözünden bir damla yaş bile akmamıştı. Tüm acısını içine gömüyordu. Sonuçta yanındaki para için arkadaşlarını bile satabilecek haine zayıf görünemezdi. Fakat derdine deva olan aynı haindi.
"Dostum, işine karışmak gibi olmasın da, Kuzey Şehri'nde bir büyücü var. Işınlanma alanının yetkilisi olur kendisi ve beni de çok sever -bunu derken kibirlice sırıtmıştı- Diyorum ki eğer istersen ona sorabilirim ve iyi günündeyse bizi Batı Şehri'nin çok yakınlarına kadar ışınlayabilir. Ne dersin?" Samir bu umut ışığıyla birlikte tekrar aydınlansa da bu ışığın çıktığı kaynağa bakınca fikri birden değişiyordu. Yine de bu görevi tamamlamak için her şeyi yapardı. Sessizce "Peki" dedi. Mersat aldığı onay ile yüzünde beliren gülümsemeyle "Anlaşıldı!" dedi. Yola devam ettiler.
Acelelerinden dolayı hızlanmalarının etkisiyle araba daha fazla sallanmaya başlamıştı. Kızın birkaç dakika sonra uyanmasının sebebi de bu olsa gerek. Düşüncelere dalan Samir ilk başta fark edememiş olsa bile, kız ağrıyan başını avuçları içine aldığında uyandığının farkına varmıştı. "İyi misin?" diye sordu fısıltıyla. "Neredeyiz?" şeklinde soruya soruyla karşılık vermesine aldırmadan cevapladı. "Kuzey Şehri'ne gidiyoruz. Çok az kaldı." Konuşmaları duyan Mersat "Oo, günaydınlar. Nasılsınız prensesim. Umarım güzellik uykunuzu almışsı-" Her yeri ağrımasına rağmen hala oldukça hızlı hareket edebilen kız, Mersat'ın sesini duyar duymaz envanterinden bıçağını çıkartıp boğazına dayamıştı. "He- hey, sakin ol. Size zarar vermedim. Hatta şu an yardım ediyorum. O yüzden lütfe-" "Kapa çeneni!" Mersat verilen emre direkt itaat etmişti. Kız Samir'e dönüp soru sorar bir gözle bakmaya başladı. Samir'de olanları özetleyerek anlattı.
Samir'in son cümlesinde kız, Mersat'ın boğazına dayadığı bıçağı yavaşça çekmeye başladı. Artık rahatlayan Mersat'ın suratına adeta can gelmişti. Ağrılarına rağmen bir süredir ayakta olan kız bıçağını çeker çekmez az önce üzerine yattığı çuvala uzandı. Bir süre sessizce ilerlediler. Artık şehir görünüyordu. Samir, şehre girmeden önce kızın adını öğrenmek istiyordu. Nazik bir tavırla "Artık adını söyleyebilir misin?" dedi. Kız göz ucuyla Samir'e baktı. Ardından "Bilmene gerek olmadığını söylemiştim. Bir daha bana bunu sorma." Buna sinirlenen Samir "Peki, o zaman ben de seni Maviş diye çağırırım." "Hah" diye gülmekle sinirlenmek arasında bir ses çıkaran kız üzerinde uzandığı çuvala biraz daha yerleşerek "Ne istiyorsan yap." dedi. Mersat "Kusura bakmayın, konuşmanızı bölüyorum ama şimdiden söylemem gerek, içeri girdiğimizde bana adımla seslenmeyin. Tamam mı?" dedi. İkisi de başlarıyla onayladılar. Beş dakika sonra şehre varmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diğer Dünya
Action"Hata yapmaktan korkma." derdi büyüklerimiz. Ama tuhaftır ki her şey bir hatayla başladı. Küçük bir hatayla... Oyunun yapay zekası hatalı yapıldığı için artık doğru düzgün çalışmıyor. Hatta oyunun içinde ölen bir insanı gerçek hayatta da öldürebiliy...