Bölüm 36-Ne Olabilir ki?

8 0 0
                                    

Önceki Bölümden Kesit:

Barmenin yüzüne baktı. Çoktan bitmiş olan içkisinden bir yudum daha almayı denedi. Boş olduğunu anlayınca doldurması için barmene işaret etti. "Değil mi?" diye sordu. Barmen sırıtarak içkisini yeniledi. "Ne değil mi?" "Dediğimi duymadın mı?" "Ne oldu demiştin?" "Moruk, sen var ya... Benden bile daha gıcıksın." "Tamam tamam, anlat hadi. Bu sefer dinliyorum." Mersat tekrar anlatmaya başladı.

-----------------------

Ağrı... Her yerini sarmıştı. Nefes alışı bile göğsünün acımasına neden oluyordu. Kendine gelene kadar gözlerini açmadı. Olanları hatırlayana kadar...

Hazır olduğunu hissettiğinde gözlerini araladı. Gözüne bir anda nüfus eden ışık gözlerini yakıyor, etrafı görmesini engelliyordu. Güneşin yakıcı ışınlarından gözlerini kurtarmak için kafasını hafifçe çevirdi. Yeniden açmayı denedi. Bir odada, rahat bir yatakta yatmaktaydı. Burası Mersat'ın bahsettiği han olmalıydı. Dün gece iyi ki olanları anlatması için Mersat'ı zorlamıştı. Aksi taktirde şuan intikam ateşiyle yanıyor olabilirdi. Yol sırasında Mersat olanları anlattıktan sonra hanın önüne geldiğini hatırlıyordu. Geri kalanıysa zihninde beyaz mı siyah mı olduğu belli olmayan bir boşluk gibiydi: Bilinmez... Doğrulmaya çalıştı. Beline saplanan ağrıya rağmen başardı. Yanındaki tek kişilik yatakta biri yatıyordu. Bedeninin neredeyse tamamı yorganla örtülmüş ve arkası dönük olsa da kim olduğunu tahmin etmekte zorlanmadı. Merak ettiği şey Mersat'ın nerede olduğuydu.

Kaç şişe bitirdiğini bilmiyordu. Tek bildiği midesinin kusacak kadar bulandığı ve baş ağrısından gözünü bile açamadığıydı. "Moruk..." diye mırıldandı. Odanın boş olduğundan bihaberdi. "Bana" Geğirdi. "bir bardak su ver." Cümlesinin bitişiyle Samir'in merdiven basamaklarını iniş sesleri yankılanmaya başladı. Zorlanarak da olsa, bir içgüdüyle, sesin geldiği yöne baktı. "Burası neresi?" diye sordu. Mersat "Burası mı? Burası bizim moruğun dükkanı, hanı... Her neyse, beni rahatsız etme." Samir, Mersat'ın sıkıca tuttuğu bardağı elinden aldı ve kafasında kırdı. Mersat bir çığlıkla sandalyesinden düştü. "Ahh, manyak mısın sen? Kafayı mı yedin?" "Belki, şimdi biraz ödeştik." Mersat şaşırmış bir surat ifadesiyle Samir'e bakıyordu. Samir'se Mersat orada yokmuşçasına etrafı inceliyordu. Bunlardan birinde kalmıştı. Bir iş gezisinde... Gerçi bunlar hafızasına konulan sahte anılardı. Ne zaman gerçeklerinin geleceğini merak ediyordu.

Mersat söylemese de Batı Şehri'nde olduklarını biliyordu. Buraya gelmek için yaptığı anlaşmayı hatırlayınca yüzü ekşidi. Ayağa kalkmaya çalışan yarı sarhoş haldeki Mersat'a baktı. Kendisini bir an onun gibi hissetti. Arkadan gelen ayak sesleriyle düşüncelerinden kurtuldu. Gelenin Sinka olduğunu düşünmüştü. "Günay-" Arkasını dönmeden önce sözüne başlamıştı. Karşısında Sinka'yı değil de, Mersat'ın moruk olarak adlandırdığı, barmeni görünce sözü yarım kaldı. "Heh, sana da günaydın." diye karşılık verdi adam. Cana yakın birisi gibiydi. "Hey, moruk. Gidip bana bir su getir be. Kaç kere söyleyeceğim." "Emriniz olur kralım, hemen! Çıkarken borçlarınızı da ödersiniz değil mi?" "Sen ne paragöz bir herifsin be. Birazdan eşyaları toplayıp gideriz merak etme. Borcumu da dün ödedim ya!" "Bana verdiğin borcun ancak çeyreğini karşılar." "Tamam onu da bir ara uğrayınca hallederim. Şimdi bana bir bardak su getir sadece." Samir barmenin Mersat'a su dolduruşunu izlerken Sinka'yı uyandırmaya gidip gitmemesi gerektiğini düşünüyordu.

Magister oyundaki parasını ana hesabından çıkartıp güvene almıştı. Şimdi Versel'in yanına gidiyordu. Versel'in ofisine girdi. Kapıyı çalmamıştı. Hiç çalmazdı. Versel'in de bununla bir sıkıntısı yoktu. İçeri girer girmez "Durum ne?" dedi. "Aynı, garip bir şeyler yok gibi. Sadece..." "Ne?" "Boş ver." "Söylesene şunu." "Ya, şu kapının tokmağını görüyor musun?" "Evet" "Sence bir gariplik var mı?" Magister ekrana biraz daha yakınlaştı. "Hayır" "Emin misin?" Tekrar odaklandı. Parmağıyla ekranda tokmağın bulunduğu kısmı kazımaya çalıştı. Sanki üzerinde bir şey varmış gibi. "Burada, sanki bir beyazlık var." "Evet! Fazla mesaiden olmadığını biliyordum. Görebiliyor musun?" "Tam emin değilim ama evet. Ekranda bir sıkıntı falan olabilir mi?" "Hayır, kontrol ettim. O kulpun üzerinde beyaz bir şey var. Birkaç piksel de olsa var. Boya olabilir derdim ama boya olsaydı biraz daha görünür olurdu. Daha hafif bir şey, toz gibi..." "Garip, biri elinde pudra varken kapıyı mı çaldı?" "Hayır. Aslında bilmiyorum. Kurul toplantısına gittiğimiz sırada kayıt programı sıkıntı çıkarmış. Birkaç dakikanın görüntüsü yok. Aniden gittiğimiz için başka birini de oturtamamıştım. Bu beyaz şeyin nasıl bulaştığını bilmiyorum. Acaba gidip kontrol etsek mi?" "Bu sadece minik bir beyazlık. Herhangi bir şeyden dolayı olmuş olabilir. Bu kadar takılmana gerek yok bence. Sadece akışına bırak ve kayıt programının bir daha arıza çıkartmamasını sağla. Bu kadarı yeterli olacaktır." Versel çıkarttığı "Hımm" sesiyle Magister'e katıldığı ifade etti. "Sanırım haklısın. En fazla ne olabilir ki? Biraz kahve içmeliyim. Sabahtan beri içmedim."

Diğer DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin