Bölüm 31-Ok

11 0 0
                                    

Önceki Bölümden Kesit:

Bay Commer "Katılanlar?" derken elini kaldırdı. Birkaç saniye içinde herkesin eli havadaydı. "O zaman kabul edilmiştir. Versel, fikrini paylaştığın için çok teşekkürler. Çok yardımcı oldun." "Önemli değil, efendim." Versel belli etmediğini düşünse de mutluluğu yüzüne yansımış, gülümsüyordu.

--------------------

Samir, yüzünün sol yanından yediği tekmeden dolayı 15-20 atlıdan oluşan grubun arasına fırladı. Tekmeyi vuran Mersat'ın ta kendisiydi. Atlılar kendilerine doğru uçan -ve az önce koskoca grubu neredeyse tamamen katletmiş olan- Samir'e çarpmamak için aralarını açtılar. Samir bu boşluğa oldukça sert düşmüş olsa gerek ki birkaç kemik kırılma sesi etraftaki bütün bağrışmaları ve çığlıkları bastırdı.

Geriye kalan atlıların yarısı yere düşen Samir'in yarım kalan işini halletmek için durdular. Diğerleriyse Mersat ile Sinka'yı kovalamaya devam etti. "SAAMİİRR!!" diye bağıran Sinka'nın kolundan Mersat tutmasa kendini atlıların üzerine atıp ölümüne savaşacaktı sanki. "Mersat! Bırak beni!" "Güzelim, otur oturduğun yerde, bir de seninle uğraşmayalım!" "Ne diyorsun sen!? Ona sözün yok muydu?" "Söz sözdür. Hayatta kalırsa ışınlanma alanına memnuniyetle götürürüm. Ama onu hayatta tutacağıma dair bir söz verdiğimi hatırlamıyorum." "Mersat, seni pislik! Sana güvenmemem gerektiğini biliyordum. SENİ ÖLDÜRECEĞİM! SENİ ÖLDÜ- Seni öl- Sen- s- ..." "Uykuya dalma vakti güzelim. Gerisini ben hallederim." "Sen... Yoksa koluma..." "Şşşt, nefesini harcama. Gerisi bende dedim ya zaten." Mersat yüzündeki sırıtışla birlikte ışınlanma alanına neredeyse ulaşmış olmanın verdiği mutluluğun keyfini çıkarıyordu. Ve tabii ki kollarında yatan prensesin...

"Bu da ne, bir canavar mı!?" "Bilmiyorum, ama kemiklerinin kırıldığını duyduğuma yemin edebilirim." "Dikkat et!" Arkadaşını Samir'in attığı büyüden kurtarmak için hızla ileri atılıp son hızla arkadaşını yoldan çekse de kendisinin yanmasına engel olamadı. "AAHHHH!!" "Hey, dostum iyi misin?" "Arkanda..." Arkasına döndüğünde Samir'in insandan çok şeytana benzediği düşüncesi ellerinin titremesine neden oldu. Adeta kana susamış bir varlık -insan olamazdı- gibi bakıyordu. En kötüsü de otuz iki dişinin hepsini birden gösteren gülüşüydü. "S-Savunma Büyüsü" Samir'in saldırısını büyük oranda engellese de yine de birkaç metre geriye uçmuşlardı. Bu adamın kim olduğunu merak ediyordu. Fakat daha çok merak ettiği başka bir şey de neden kimsenin onlara yardım etmediğiydi. Yoksa, herkes ölmüş müydü? Gözlerini yavaşça aralayıp kendisine doğru yaklaşan yaratıkvari cismin çevresine göz gezdirdi. En azından bir 5-10 atlı olması gereken yerde ölü insan bedenleri ve sakatlanmış ya da ölmüş atlar bulunuyordu. Kısık bir şekilde açtığı gözleri yerinden çıkacakmışçasına açıldı. Samir oldukça yakınlaşmıştı... "Lütfen... Merhamet..." demesiyle birlikte Samir'in yüzüstü yere kapaklanması bir oldu.

"Hı?" Hemen önünde bütün arkadaşlarını katleden ve bundan oldukça zevk alan şey yatıyordu. Kalbi ağzından çıkacakmış gibi atmasına karşın korkusu oldukça azalmış hatta mutluluğa dönüşmüştü. Yanındaki arkadaşına baktı. Neredeyse tamamen yanmıştı fakat can barının birazı hala doluydu. Uzaktan gelen bir toz bulutu onun dikkatini arkadaşından çekmesine neden oldu. Gelen dev bir orduydu sanki.

Gelmeleri çok uzun sürmedi. Hızlıca gelip atından inenin şehrin giriş kapısında bekleyen nöbetçi olduğundan emindi. "Estuumm... Tabii gerçek adın Estum'sa... Umalım da bu işin içinde bulunmayasın. Yoksa yapacaklarımın yarsı aklımda yok..." diye mırıldanarak yaklaşan nöbetçi birkaç saniyeliğine savaş alanına göz gezdirdi. Ardından çevrede bekleyen meraklı halka yöneldi ve "Sorun yok, zararınız en yakın zamanda karşılanacak. Lütfen şimdi işinize dönün ve bize zorluk çıkartmayın." diyerek çevredeki kalabalığı dağıttı. Ardından hala bilinci açık olan iki kişinin yanına gitti. "Siz kimsiniz?" "B-Biz sadece ticaret yapmak için gelmiştik. Sonra bu adam bize saldırdı ve-" "KES!!" Komutanın adamları bile hafiften ürpermişti. "Tekrar soruyorum ve bu son soruşum olacak. SİZ KİMSİNİZ!?" "B-Biz..." Yutkundu. "Cennetin Hükümdarları klanından geliyoruz." "Burada ne yapıyorsunuz?" "Ş-şeyy..." Kekeliyordu ama korktuğundan değil, en azından sadece korktuğundan değil, söylerse ona olabileceklerden dolayı... Fakat komutanın elini kılıcının kabzasına götürdüğünü görünce aklına bir şey geldi. Şuanı kurtarmak daha önemliydi.

"Dur dur dur. Tamam, söyleyeceğim. Normalde Magister'in kumar günü olduğundan gelmiştik fakat sonrasında düşmanlarımızı gördük ve onlardan intikam almak için saldırdık. Hepsi bu." Komutan tatmin olmamış gözlerle ona bakıyordu. "Sana inanmalı mıyım?" "E-evet, gerçekten yalan söylemiyorum!" Komutan eğildi ve Samir'e göz gezdirmeye başladı. "Peki, 'düşmanlarımızı' dedin. Bu eleman onlardan birisi anlaşılan. Adııı... Şey... 'Reth' idi sanırsam." "Ne, diğerlerinin ona Samir diye bağırdığını duydum." "Hahaha, Samir demek ha? Şaşırmadım, Estum ne zaman doruyu söyler ki zaten?" "Estum mu?" "Evet, onu tanıyor musun?" "Şey, evet. Yanlış hatırlamıyorsam o da kovaladıklarımızdan birisinin birçok takma adından biriydi." "Lütfen bana onu öldürdüğünüzü söyleyin." "H-ha?" "Neyse boşver, sen şeyi söylesene. Hiç zehirli ok kullandınız mı?" "Ne, hayır! Sadece normal ok kullandık. Hem, neden sordun ki?" "Muhabbete devam etmek isterdim ama sanırım yanındakinin biraz iksire ihtiyacı var." "A-a evet lütfen biraz iksir..." Komutan eliyle adamlarına işaret etti. Ardından Mersat'ın kullandığını tahmin ettiği arabanın gittiği yöne doğru baktı. İç çekti: Ah Estum, senin planın ne? Neden adamını zehirli okla vurdun?


-Gecikme için özür dilerim :)-

Diğer DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin