39. BÖLÜM

6.3K 363 85
                                    

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
İyi okumalar:)
Multimedia: Aslı

Yaşadığım bunca yıllık hayatta o kadar çok duyguyu aynı anda hissetmiştim ki. Korku ve endişe mesela... Çocukken karanlıktan ölesiye korkardım, yıllar geçtikçe korkularım da azalmıştı endişelerimde

Sorumluluklarım arttıkça azalan korkularım da yeniden geri gelmişti. Bütün ailemi kaybettiğimde korkmuştum. Nehir'e annelik ederken yetememekten korkmuştum.

En sonunda da Canan ablaya bir şey oldu diye korkmuştum ama aldığım haberle iyi olmasına rahatlayamadan yeniden korkmuş, endişelenmiştim.

Toprak'a bir şey olacağının düşüncesi bile benim deli gibi korkmama yetiyordu. Kaza yapmıştı, Demir nasıl olduğunu, ne olduğunu anlatmadan kaza haberini ve hastanenin adını verip telefonu kapatmıştı.

Sonrası o kadar hızlı gelişmişti ki, Tuğba'ya olanları anlatırken bir yandan da Rize'ye uçak bileti almıştım. Nehir'i, Tuğba'ya emanet edip havaalanına gitmiştim. Şimdi de koltuğuma oturmuş uçağın kalkmasını bekliyordum.

Kalbimin üzerine çöken huzursuzluğun Toprak iyileşmeden gitmeyeceğine emindim. Uçak kalkmadan tekrar Demir'i aradım.

Telefonun kapalı olduğunu belirten o sesi duyduğumda içimden en yaratıcı küfürlerimi savurdum.

Zaten deli gibi merak ediyordum Toprak'ın durumunu, bir de Demir'in telefonu kapatması olayı daha da değişik bir hale getiriyordu.

Açılmayacağını bile bile Toprak'ı da aradım. Onun da telefonu kapalıydı.

Başımın ağrımasıyla gözlerimi yumdum ve o anda dolu olan gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.

Korkuyordum, affettiğimi söyleyemeden Toprak'a bir şey olmasından deli gibi korkuyordum.

Harun amcanın dediği olmuştu işte, yarınımızı geçtim bir kaç saat sonramızın bile garantisinin olmadığını acı bir şekilde görmüştüm.

Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Toprak iyi olacaktı, ağlamayacaktım.

Uçağın havalanmasıyla derin bir nefes aldım.

Herhalde bu gün şanslı olduğum konu çok kısa bir zamanda uçak bileti bulmam olmuştu.

Titreyen ellerimle uçak modunda olan telefonu sıkmaya başladım.

Uçaktan inene kadar telefonuma düşmeyecek olan aramaların kötü bir şeyin habercisi olmamasına dua etmekten başka bir çarem yoktu.

Yaklaşık 2 saat süren yolculukta yeri geldi ağladım, yeri geldi kalbim durma noktasına geldi, yeri geldi korkudan panikledim ama sonunda gelmiştim.

Trabzon havalimanında indiğimde Harun amcanın İstanbul'dan ayarladığı bir adam gelip beni aldı ve hastaneye götürmeye başladı.

Arabaya bindiğimde tekrar Demir'i aradım.

Bu sefer telefonu kapalı değildi. Elimi kalbimin üzerine koyup telefonu açmasını bekledim.

Bir kaç çalıştan sonra telefon açıldığında arabanın arka koltuğunda doğruldum.

"Demir? Abin nasıl, doktor bir şey söyledi mi?" benim telaşlı ve yüksek çıkan sesimle şoförün bakışları aynadan beni buldu.

Onu umursamadan Demir'den gelecek olan cevabı beklemeye başladım.

Telefonun diğer ucundan öksürüp boğazını temizledi. Bu kadar yavaş olması canımı sıkıyordu.

" Demir söylesene?" sinirle çıkıştığımda gülme sesi duysam da pek anlam veremedim. Herkes bu haldeyken gülmezdi.

BANA KALBİNİ VER (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin