56. BÖLÜM

5.9K 314 46
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
İyi okumalar :)
Multimedia: Toprak

"Hiçbir sır yoktur ki herkes duymuş olmasın." demiş Fyodor Dostoyevski

Gerçekten de doğru söylemiş. Saklanan hiç bir sır yoktur.
Önünde sonunda ortaya çıkacaktır.

Benim hamile olduğum da ortaya çıkmıştı işte. Ağlanıp sızlanmanın bir manası yoktu.

Sadece biraz fazla erken ortaya çıkmıştı.

Benim aptallığım yüzünden olmuştu biraz da, ne diye ultrason resmini komodinin üzerine koyuyorsam? Muhtemelen rüzgar uçurup yere düşürmüş olmalı.

Mert hala elinde tuttuğu ultrason resmi ile cevap beklercesine bize bakıyordu.

Mert dışında masada oturan herkesde ne olduğunu anlamıştı ama yine de bir açıklama yapmamızı bekliyorlardı.

"Aslı abla söylesene, bu ne? Ne kadar değişik bir fotoğraf." diyen Mert ile iyice sessizleştim.

Toprak'a bizi kurtaracak açıklamayı yapması için yalvarırcasına bakıyordum.

Çocuklara geçiştirici bir şey söylesek bile yeterdi. Büyükler zaten anlamıştı her şeyi.

" Babacığım, o fotoğraf Aslı ablanın özeli olabilir. Sormayalım daha fazla olur mu?" deyip göz kırptı.

Mert, Toprak'ın açıklamasından sonra başını salladı.

Bir kaç adımda yanıma gelip ultrason resmini bana uzattı.

Zorlukla gülümsemeye çalıştım.

"Teşekkür ederim birtanem." Dedim. Mert, gülümseyip Toprak'ın yanındaki boş yere oturdu.

Canan ablanın bakışları hala üzerimizdeydi.

Kızgınlıkla değil de ben size söylemiştim der gibi bakıyordu.

Çok, çok fazla utanmıştım. Herkes Toprak'la aramızdaki ilişkinin boyutunu öğrenmişti.

Canan abladan utandığım kadar Kerem abiden de utanmıştım.

Gözlerinde kendimi küçültmüştüm resmen. Evlenmeden, bir adamın koynuna girerek gözlerindeki değerim düşmüştü.

İkimizde anlık zevkler uğruna birbirimizi kaybetmiştik. Yapmamamız gereken şeyler yapmıştık.

İkimiz de böyle insanlar değildik ki özümüzde.

Dakikalar süren yemeğin ardından çocuklar üst kata oyun oynamaya çıkmışlardı.

Erva, ben ve Tuğba ise masayı topluyorduk.

Türlü türlü yemeklerle dolu masadan aç karnına kalkmıştım birde. Utancımdan başımı bile kaldıramamıştım ki.

Hepsi Toprak'ın suçuydu. Ne olurdu ki korunsaydı. Hadi bende biraz mallık var. O niye korunmuyorsa?

Mutfağa götürdüğüm pilav tenceresini aygazın üzerine bıraktım.

Arkamı döndüğümde Tuğba karşımdaydı. O da elindeki tabakları tezgahın üzerine hızlıca bırakıp bana baktı.

"Kızım, siz ne ara birlikte oldunuz? Ne ara hamile kaldın? Aslı niye hiç bir şey anlatmıyorsun?" fısıltıyla söylediklerine göz devirdim.

Özel hayatımı mı anlatacaktım? Beni hiç mi tanımamıştı acaba?

"Oldu işte. Tuğba, ben ne yapacağım çok utanıyorum. Canan ablanın suratına bakamıyorum." Üstelik daha geçen gün uyarmıştı.

BANA KALBİNİ VER (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin