°22

364 34 58
                                    

10 Eylül

Sıkıcı bir okul günü sonrasında adeta ölmek üzereydim. Okula gelmediğimiz günler güzelce eğlenmiş iken sonrasında buraya gelip derse girmek koymuştu.

Deftere çizdiğim küçük resimlerin yanı sıra yine her zaman ki gibi dersi anlayamamıştım. Tahtaya yazdığı sınav tarihleri sonrasında ise tamamiyle bitmiştim.

Okul daha yeni başlamıştı neredeyse. Neden hemen sınav oluyorduk?

Profesör sanki içimden geçirdiklerimi duymuş gibi tam da yavaş adımlarıyla sıramın yanında bitmişti.

Ve bana verdiği kağıtta ise 'bilgimizi ölçmek için' olan bir sınav olduğunu söylemişti. Tabi bu, herkesten ziyade farklı bir sınava gireceğimin göstergesiydi.

Bilirsiniz...engelli olan kişiler en azından bu konuda mazur görülerek ayrı bir sınava tâbi tutuluyordu.

Benim gibi olanlar için.

Her yıl böyle olmuştu benim için. Sınav dönemleri gördüğüm ayrıcalık insanların gözlerine batıyordu. Oysa ki tek şansım buydu.

Onlar biliyor muydu benim için bunun ne kadar zor olduğunu? Sanki bir yaratıkmışım gibi küçük bir odaya götürülüp başıma diktikleri gözetmen ile sınav oluyordum. En kötüsü ise herkesin bunun iyi olduğunu düşünmesiydi.

Tanrı aşkına neresi iyiydi ki?

Ayrıcalığı ise biraz daha kolay olmasıydı sınavın. Ki sordukları sorular zaten zorunda zoru olduğu için pek bir şey fark etmiyordu.

Eğitim sistemimiz sertti. Ve bunun altında kalan biz oluyorduk. Daha doğrusu ben mi demeliyim?

Sanırım bu kadar bencil olmamalıyım. Bu saçma eğitim zorluklarından hepimiz geçiyorduk, sonucunda ise aldığımız minik bir maaşla kendimizi tatmin ediyorduk. Bu ciddi olarak çok saçmaydı. Kimse belki de farkında değildi ama 16 yıl boyunca okuyup, hayatımızın tümünü okula adayıp sonucunu böyle görmemeliydik.

Düşünüyorum da...hepimiz buna mahkumduk galiba. Okuyan da,okumayan da aynı oluyordu. Okuma yazma bilmen yeterli herhangi bir iş yerine girmek için. Devir artık böyleydi. Biraz da torpil.

'Yine ne düşünüyorsun?'

Saçımı karıştırarak dikkatimi ona vermemi sağlayan Jungkook, meraklı bakışlarla bana baktığında sadece hiç bir şey düşünmüyorum diyebilmiştim.

'Ae Cha...bugün baban beni aradı.'

Kaşlarım çatıldı. Beni bile aramazken neden onu arıyordu?

'Eve dönmeni istiyor.'

Omuz silktim. 'Gitmek istemiyorum.'

'Babanı üzmemelisin Ae Cha. Biliyorsun,sana değer veriyor.'

Bunu elbette bende biliyordum. Ancak benim için mutluluk Jungkook iken nasıl mutluluğumdan uzaklaşmamı beklerdi?

'Tamam. Bugün son. Bugünümün de seninle olmasını istiyorum.'

Gözlerimin içine baktı. Yavaşça gülümsedi. Göz kenarında ki çizgilerle, dudağının gerilmesiyle gelen çukurluklarla birlikte bana gülümsedi. Bu küçücük eylem bile ruhumu dinlendiriyordu işte.

Keşke aşk,fiziki bir duygu olsaydı. En azından kendimi döver ve bu duygudan kurtulurdum. Ancak ne yazık ki öyle değildi. Ne kurtulabiliyorsun,ne de içine girdiğin bu melankolik havadan çıkabiliyorsun. Yanıyor işte bir yerler. Sönmüyor da,sönemiyor.

Obstacle✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin