°24

362 31 30
                                    

İçmeyeceğimizi felan söylemiştik değil mi? Siktir edin. Deli gibi sarhoşum çünkü şu an.

Zorla onun odasına girerek mini buzdolabında ki hali hazır da olan şarapları çıkarmıştım. İçinde en küçük çikolata da bile alkol vardı.

Sıcaklamıştım. Üzerimi çıkardım. Altımda siyah bir atlet vardı,onu da çıkardım. Tamamiyle sütyenleydim şimdi.

Kesinlikle ne yaptığımı bilmiyordum.

Bulanık ve pek de net olmayan bakışlarla Jungkook'a doğru baktım. Bana bir t-shirt vermesini isteyecektim.

Yanına doğru gitmek için bir kaç adım attım ancak savsak adımlarla ilerleyebilmek pek mümkün olmamıştı.

Kollarımı Jungkook'a doğru tutarak beni ayağa kaldırmasını istedim ama o kaldırmak yerine kendini,benim yanıma attı.

Ağır olduğum için mi kaldırmak istemedi yani?

Yanıma uzanan bedenine vurmaya başladım. Ben o kadar ağır mıydım?

Bileklerimden tutarak ona vurmamı engelledi. Önce gözlerimin içine baktı,sonra ise yavaşça bana doğru yaklaşmaya başladı. Hareket edemiyordum,hareket işlevimi kaybetmiştim sanki.

Zaman durdu,atmosfer başka bir diyara sürüklendi.

Ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım ama hoşuma gittiği büyük bir doğruydu.

Dudakları çenemi buldu. Yaklaştıkça yaklaşıyordu ve o her yaklaştığında içimde ki alev daha çok büyüyordu. Kendimi tutamıyordum.

Kulağım ile çenem arasına hafif bir buse kondurdu. Öyle küçük bir öpücüktü ki ne ara öptüğünü dahi anlamamıştım.

Kollarımı tutan bilekleri gevşedi. Fırsat bildim bu anı. Dedim ya kendimde değildim o an. Tabi kendimde olsaydım da yapardım da, bu detay biraz önemliydi.

Usulca boynunu buldu kollarım. Zaman işlemiyordu,anı yaşadığımı iliklerime kadar hissediyordum. Kanım kaynıyordu.

Bakışlarımız birbirine kenetliydi. Onun gözlerinde kendimi buluyordum. Dünyada benim için kimse yok gibiydi,sadece o ve ben vardık. Kendi dünyamızı kurmuştuk. Onun gözleri yıldızdı,benimkisi ise ay. Ve birbirimizi tamamlıyorduk.

Güneşe ihtiyacımız yoktu. Geceydik. Birbirimizi tamlayan bir tamdık. Öyle hissediyordum,hislerimde yanılmak istemiyordum.

İlk adımı ben attım. Yapmasaydım öyleyece duracağımızı tahmin edebiliyordum ancak neden bir bahanemiz varken sadece duracaktık ki?

Sarhoştum evet ama ben hala aynı bendim. Kendimi kaybedemiyordum. Bir an olsun unutamıyordum. En büyük işkencem de buydu.

Öldürmüyordu ama acı veriyordu. Ve o acı verdiği her saniye ben ölüyordum.

İşkence içinde dönen bir döngüydü.

Acı çekeceksin diyordu hayat. Ve dönüp gerçeğe baktığında bunun gerçek olması daha büyük bir hüzün verirdi insana. Ne inkar edebilirdin, ne de bunun olmadığını diyebilirdin.

Böyleydi çünkü.

Uzun bir öpücük kondurdum dudaklarına. Yumuşacık dudakları benim ne olduğu belirsiz dudaklarıma değince tüm gerçekler yıkıldı bende.

Dudaklarımda kalan o çilek tadı var ya,işte dedirtti bana. İşte bunun için yaşıyorum ben.

Öylece baktı bana ardından. Bunu yapmamalıydım, biliyordum ancak bu ilk değildi. Neden 2. veya 3. hatta daha fazla öpüşmüyorduk?

Obstacle✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin