°8

579 55 5
                                    

"Bir görevi daha tamamladın Jungkook-sshi,tebrik ederim."

Annemin mezarına gelmiştik, onu anmak adına babamın yaptırdığı resminin etrafında çelenklerle dolu bir yerdi. Babam,Jungkook'un omuzunu patpatladığında ortada bir şeylerin döndüğünü anlamıştım ama şimdi sormam gereken zaman değildi. Zaman,benim aptallığım yüzünden utanmam gereken zamandı.

Annemin resminin karşısında eğildiğimde kendimden nefret eder bir durumdaydım. Hangi kız saçma bir nedenden dolayı annesinin mezarına dahi gitmezdi?

Tekrar eğildiğimde yavaşça ayağa kalktım. Bu yılları telafi edecektim, ne olursa olsun mutlaka buraya gelecektim.

Çiçekçiden aldığım çiçeği resminin kenarına koyduğumda ciddi anlamda çok kötü hissediyordum. Babamın dediğine göre bu çiçek,annemin en sevdiği çiçekmiş; Beyaz gül.

Bunu daha bir kaç saat önce öğrenmiştim. Onun hakkında hiç bir şey bilmiyordum,önyargılı davranmıştım.

Benim sevdiğim çiçek ise,sarı güldü. Zevklerimiz bile annem ile benziyordu.

Yüzümde buruk bir gülümseme oluştuğunda annemin fotoğrafını okşadım. Çok güzel gülmüştü

Şimdi fark ediyordum da,benim görünüşüm bile anneme benziyordu.

Aptaldım,salaktım,rezil biriydim. Aklınıza gelebilecek tüm ezik kelimelerinin anlamıydım. Nasıl böyle bir şey yapabilmiştim ben?

Tekrar karşısında eğildiğimde bu sefer babam da yanıma gelmişti, kısaca etrafa baktığımda Jungkook'u göremedim. Sanırım çıkmıştı.

"Sana kızımızı getirdim Cho Hee, biliyorum çok geç oldu ama geldi. Emin ol buna değdi."

Babam,annemin fotoğrafına bakarak konuştuğunda içim cız etti. Yıllardır buraya geliyordu ve sorumsuz kızını annesinin karşısına,kızının saçma inadı yüzünden getiremiyordu.

O zaten eşinin acısını çekerken ben buraya gelmeyerek saygısızlık etmiştim.

Konuşamadım belki ama resminin karşısında sayısız kez eğildim. Sesimi duyuramadım ama çok kez içimden beni affetmesini diledim. Beni affetmiş miydi bilmiyorum ama affetmese bile haklıydı.

"Kızımız konuşamıyor ve duyamıyor Cho Hee,gittiğin yerde üzülmememen için sana bunu söylemedim ama artık bilmen hakkın. 20 yıl sonra kızını böyle görüyorsun, şimdi yanımda olsaydın eminim bunun geçeceğini söyler bize sarılır ve öperdin."

Babam tekrar eğildiğinde ağlıyordu, benimde pek ondan farksız olduğum sayılmazdı. Burada değildi belki ama hissediyordum, burdaydı. Göremiyordum ama biliyordum işte, buradaydı. Ben onun kızıydım sonuçta değil mi? Bana kendini hissettiriyordu.

Birden camdan gördüğüm kadarıyla yağmur yağmaya başladığında gülümsedim. Yağmur,bereket demekti. İyi bir anlamı vardı ve sanırım annem buraya gelmemi sevmişti.

Yağmurdan bir kaç saniye sonra etrafta güçlü bir ışık göründü. Şimşek çakıyordu.

Hava durumunu anneme bağlamamalıydım ama bir ihtimal bana kızıyor olabilir miydi? Seoul havası belli olmuyordu ancak olabilir miydi?

Babam hızlıca toparlanarak ayağa kalktı. Odadan çıktığında bu sefer odada tek kaldım annemle. Ne diyebilirdim ki? Anca kendime söverdim işte.

Bir kaç dakika sonra babam tekrar geri geldi.

'Gitmeliyiz Ae Cha,arabalar yağmur için dayanıklı değil.'

Benim yüzümden babam da beden dilini öğrenmişti,ayak bağından başka hiç bir halt değildim işte.

'Ben burada kalacağım.'

Gidemezdim,20 yıldır onu bırakmışken 5 dakika görüp gidemezdim. Bunu yapmaya hakkım yoktu.

'Beni tekrarlatma lütfen Ae Cha, gideceğiz.'

'Ben burada kalmak istiyorum.'

İnat ediyordum ama burada kalmak zorundaydım.

'Madem öyle burada kal, yağmur dinene kadar Jungkook ile burada bekleyin.'

'Ben tek başıma kalabilirim.'

'O zaman benimle geleceksin,seni tek bırakamam.'

'Tamam.'

Umutsuzca baş eğerken babam gitti ve hemen ardından Jungkook geldi.

'İyi misin?'

'Değilim.'

Tekrar bana sarıldı. Alışmak istemiyordum bana sarılmasına ama bu kadar güzel beni sarmalarken nasıl alışmazdım?

Kafam kedi misali yine omuzunda yer edinince sıkıca sarıldım ona. Şu an platonik olarak sarıldığım biri değil de daha çok güç aldığım kişiydi. O, genel olarak her şeyimdi.

Saçımı okşamaya başladığında mayışmamak için zor duruyordum. Buraya bunun için gelmemiştim ama bu anı da bölmek istemiyordum.

Kesintisiz en az beş dakika boyunca öylece sarıldık. Ne ben bir şey dedim, ne de o. Sarılmak bana iyi geliyordu,sadece o bana sarılınca.

Kollarımı zar zor ondan ayırınca gülümseyerek ona baktım. Neden bu kadar iyi kalpliydi ki?

'Teşekkür ederim Jungkook. İyi ki yanımdasın.'

Önemli değil gibisinden kafa salladı ancak ona göre küçük olan bu hareketin bende ki yerini bilseydi, eminim ki bir daha bana asla sarılmazdı.

'Beni annenle tanıştıracak mısın?'

'Daha ben bile kendi annemi tanıyamıyorken sana nasıl tanıştırabilirim bilmiyorum.'

İkimizde karşısına geçtiğimizde gözlerim yine onun resmini buldu. Gök hala gürlüyordu,yağmur bardaktan boşalırcasına talan ediyordu her yeri.

Yapabileceğim hareketler kısıtlı olduğu için yeniden eğildim, saygımı, anısına karşın sadece böyle eğilecektim. Başka yapabileceğim bir şey yoktu.

Jungkook'ta benimle eğildiğinde ona daha ne kadar düşebileceğimi düşünüyordum.

Yanımda ki Jungkook,benim hayatta en sevdiğim kişi anne. Beni seviyor mu bilemem ama o bilmese de bana çok iyi geliyor. Her hareketi benim için farklı bir değerde. Belki seni yıllarca göremedim ama beni affet lütfen,bu salak kızını affet.

'Aklıma çok güzel bir fikir geldi Ae Cha'

Ona bakmaya devam ettiğimde cümlesini devam ettirdi. 'Annen adına ağaç dikmeye ne dersin?'

'Aslında iyi olur.'

'O halde yarın beraber ağaç dikiyoruz?'

'Beraber derken?'

'Seni tek bırakacağımı düşünmedin herhalde.'

'Düşünmedim,çünkü sen beni asla yalnız bırakmazsın.'

Obstacle✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin