7 Eylül 14.23
Düne göre daha sakin bir sabaha uyanmıştık. Bakın uyanmıştım demiyorum, uyanmıştık.
Beraber güle oynaya geçirdiğimiz bir günden sonra onunla kalmamı teklif etmişti Jungkook. Eh bu da benim işime geldiği için hemen kabul etmiştim.
Dün yemekten sonra dışarıya çıkmış ve her yeri gezmiştik. Kıyafet alışverişi,yemek, sevdiğimiz kitaplardan ve bir de çift kıyafetleri almıştık özellikle.
Bunun için fazla ısrar etmiştim. Onunla sevgili olmadan sevgili aktiviteleri yapıyordum. Bu da benim farkımdı herhalde.
Çok garip bir durumun içersindeydik. Onu seviyordum,o da beni seviyormuş gibi duruyordu. Belki de beni kırmamak için beni itmiyordu. Bilmiyorum ama bazen bana karşı boş olmadığını hissediyorum.
Ne desem hava da kalırdı sözlerim. Çünkü gerçekten duygularımızı açmıyorduk birbirimize.
Kahvaltı için otelde ki açık büfeye inmiştik. Daha doğrusu üşendiğimiz için kahvaltı hazırlamamıştık.
Asansöre doğru adımlayarak ve bir kaç kişinin binmesi ile düğmeye bastım.
Bir kaç saniye içinde zemin kata vardık. Bizimle beraber gelen kişilerle inmiştik. Hem ilerliyordum hem de yanımda ki kişileri süzüyordum.
Yanında koluna girdiği bir adam olmasına rağmen buraya yani Jungkook'a bakan bir kadın vardı. Üstelik o kadının yanında ki adam da tabiri caizse iğrenç bir şekilde bana bakıyordu.
Jungkook'un koluna girdim saniyesinde. Sahipli olduğu belli olmalıydı değil mi?
Kadına doğru yandan bir gülüş attığımda sinirlenmiş gibi duruyordu. Hatta galiba biraz da mors olmuş olabilirdi de. Alttan ona doğru el hareketi çekerek kendimle birlikte Jungkook'u da itekleyerek adımlarımızı hızlandırdım.
Bu tipler genelde her yerde oluyordu. Yakışıklı görünce ne olursa olsun ona atlamak isteyen o iğrenç kadınlar. Bu durumu fazla yaşadığım için artık tecrübe felan kazanmış olmalıydım zira hepsini kovmak için ayrı ayrı yöntemler yapmak gerekiyordu.
Çok üzerinde durulacak, düşünülecek bir konu değildi ama söz konusu Jungkook olduğu için her detayına kadar düşünmüştüm ben.
Bu düşüncelerimle birlikte büfeye vardığımızı fark edince yemek kokusu burnumu sarmaladı. Zaten fazlaca açtım,her an saldırabilirdim yemeklere.O yüzden bu nefis koku hiç iyi gelmemişti.
'Ne yemek istersin?'
Hepsini yemek istiyorum desem,onun gözünde ki profilim düşer miydi?
Aman yani bu kadar da düşünmeye gerek yoktu. Altıüstü bi yemekti. O kadar da iğrenmezdi ya?
Zaten her gün yemek yiyişimi görüyordu.
Bu sorunumu da çözdüğüme göre, no problem.
Yemeklere bakarak üzerlerine koştum adeta. Hepsi resmen gel beni al ye diyordu. E tabi onlar öyle diyince ben durur muyum? Asla. Canıma minnet tabi ki yerim diyordum.
Ve çoktan kocaman bir cupcake yi ağzıma atmış bulunuyordum.
Jungkook ise uzaktan öylece beni izliyordu. Yanıma gelmesine dair elimle işaretler yapmaya başladım.
Eminim ki uzaktan çok komik görünüyorduk. Neyse ki sonunda beni anlayabildi ve o da benimle birlikte yemekleri tabağına koymaya başladı.
Ne görürsem koydum. Hem kendime hem de ona.
Bu iki gün içersinde okula gitmemiştik. Devamsızlık hakkımız neredeyse üç gündü. Eğlenmiştik kendi çabamız da bu iki günde. Bir nevi tatil gibi bir şeydi.
Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da son günü bugündü ancak bunları düşünerek kendimi şu an ki ândan soyutlamak istemiyordum. O yüzden ânı yaşayacaktım. Tıpkı şimdi ki olacağı gibi.
Tabakları tıka basa doldurduktan sonra boş bulduğumuz bir masaya geçtik. Ben ne kadar açgözlü davrandıysam, Jungkook'ta bir o kadar cömert davranmıştı. Tabağına koyduğum her yiyeceği mutlaka ya geri yerine koyuyor ya da miktarını azaltıyordu. Her ne kadar kızsam da vücudunun formunu korumak için yemediğini bahane ediyordu hep.
Daha fazla üzerine gitmemek için kabul etsem de masaya oturduktan sonra kendi tabağımdan onun tabağına bir kaç yiyecek koymuştum.
Kas yapacağım diye hırs yapıyor,yemek yemiyordu. Delilikti resmen. Asla kendimi aç bırakamazdım onun yerinde olsaydım.
'O tabaktakiler bitmezse hepsini sana zorla yediririm Jungkook haberin olsun.'
'Senin koruman benim, biliyorsun değil mi?'
Kıkırdadım. 'Şu durumda daha çok annen gibiyim.'
Dil çıkararak yemeye başladı. Onunla birlikte bende yemeye başladım.
İşte buydu en güzel zaman. Çok fazla acıktıktan sonra yediğin yemeğin verdiği tokluk hissi... harikaydı.
Yedikçe yedim. Karnım iyice doyana kadar. En sabremediğim konulardan biri de yemek yemekti. Seviyordum işte,gerisi yoktu. Arada Jungkook ile spor salonuna gittiğim zaman ise aldığım kiloyu ziyadesiyle veriyordum.
Nefesimi vererek geriye yaslandığımda bakışlarım Jungkook'a kaydı. Benim yediklerimin üçte birini bile kendi tabağında yiyememiş öylece beni izliyordu. Sanırım biraz fazla açgözlü davranmıştım ciddi manada.
Kaşlarımı çattım. Niye hala yememişti bu?
'Yemeğini ye Jungkook.'
Çatalını bıraktı. Sandalyesini yanıma doğru çekti. 'Sen yedir.'
'Bebek misin Jungkook-ah?'
'Ben,senin yedirmeni istiyorum.'
'Pekala.'
Saçlarını okşayarak kafasını kolumun altına aldım. Minik bir bebek gibiydi. Bedeni büyük olsa da kalbi minnacıktı.
'Gel bakalım küçük bebek.'
Ve o mutlulukla ağzını açtığında gülerek yemeğini ona yedirmiştim,bir çift bakışlardan öte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obstacle✔
FanfictionHerkesin aksine onun etrafına örecek kalın duvarları yoktu,onun kelimeleri vardı yalnızca.