Sıkı sıkı yumduğum gözlerimi salonda tekrar yankılanan ayakkabı sesiyle araladım. Hiç birşey demeden,yapmadan önümden geçip giden sevdiğim adamla sertçe yutkundum.
Kolunu sıkı sıkı tuttuğum Emre kulağıma fısıldadı, "Mitra kendine gel!burda güçsüz görünemezsin."
Az önce durduğu yerin şimdi bomboş olmasıyla kendime gelip boğazımı temizledim. Deli gibi atan kalbimi yok sayarak ellerimi Emre'nin kolundan çekip omzumu dikleştirdim ve tekrar masaya döndüm. Oturacağım sandalyeye baktım,aslında onun olan yere sırf ben varım diye oturmadığı aşikardı. Az önce adamın işaret ettiği yere, benim oturmam gereken yere, oturmuştu.Muhatap olmak istemiyordu benimle. Bir kere gözlerimi kırpıştırıp Sandalyeye oturduktan sonra bacak bacak üstüne atıp güçlü kadın maskemi taktım.
Önce, "Burda Kartal oturun demeden oturulmaz." Diyen adama bakıp sonra hâla ayakta duran adamlara alayla baktım.
Omuz silkip, "Ordan bakınca verilen emirlere uyan birisi gibi mi duruyorum?" Dediğimde hepsi şaşkın bakışlarını aynı anda Boran'a çevirdi. Bir tepki vermesini bekliyormuş gibi. Benim de bakışlarım onu buldu.
Kirli sakalını eliyle gergince kaşıyıp, bir bana bir de ayakta duran adamlara baktı. Dolgun dudaklarını aralayıp yıllardır hasret duyduğum sesiyle kulaklarımı doldurdu, "Oturun." Dedi düz sesiyle. Onun komutuyla ayakta duran herkes tekrar yerlerine oturdu.
Havada olan gergin hava herkesi rahatsız etmişti diyecektim ki bir adam gevşekçe, "Kartal, hayalet lakabıyla tanılan Mitra hanımla tanışmayacak mısın?" Dediğinde o siyah gözler bir saniyeliğine benimkiyle buluştu.
Sert bakışlarını hemen üzerimden alıp bunu söyleyen adama bir bakış atarak, "Kiminle tanışıp kiminle tanışmayacağımı sana sormayacağım." Dedi sert sesiyle. Adam cevap vermeden başını salladı.
"Böyle güzel bir kadının buralarda ne işi olur?" Diye ilk kez duyduğum sese çevirdim bakışlarımı.Muhatabı Boran olmayacağına göre bendim. Benim yaşlarımda, kirli sakallı, ela gözlü bir adamdı. Kafasını yan çevirip beni tekrar süzmesiyle yerimde rahatsızca kıpırdandım.
Konuşmak için dudaklarımı araladığımda bir ses benden önce davrandı, "Kimsenin güzelliğiyle ilgilenmiyoruz değil mi Mert? Sonuçta bu dünyaya güzelliğine güvenerek girmedi." Dedi o tanıdık ses.
Bunu söyleyen Boran'a bakmadım,bakamadım. Ellerim hâla deli gibi titrerken, kalbim hâla göğüs kafesimi parçalarken ona bakmak hiç kolay değildi. Onu şimdilik yok saymak zorundaydım.Onun dudaklarını özleyen dudaklarıma, ona sarılmak için can atan kollarıma, ona koşmak isteyen ayaklarıma,onun kokusunu isteyen burnuma, onu isteyen her hücreme hakim olmak zorundaydım.
Dağılmıştı. Sakalları uzamış,saçları gürleşmişti. Değişmişti,hatırladığımdan çok farklıydı.
İsmini az önce öğrendiğim Mert denen adam, "İtiraf etmeliyiz ki bir buçuk yıldır iyi gizlendin. Seni bulmak için baya uğraştık." Dediğinde düşüncelerimden sıyrılıp kendime geldim.
Sakin bir ses tonuyla, "Aslında gizlenmedim. Melih Arslanoğlu'nun tek çocuğuydum. Benim onun yerine geçeceğim ihtimalini düşünemediyseniz o sizin aptallığınız." Dedim Mert'in ela gözlerine duygusuzca bakarak.
Yutkundu, "Sen Melih Arslanoğlu'nun kızı mısın?"
Tek kaşımı kaldırdım, "Ne değişecek?"
Omuz silkip yanındaki adama göz ucuyla baktı. Bende yavaş yavaş düzene giren kalbimle derin bir nefes alıp göz ucuyla Boran'a baktığımda onun siyah gözleriyle göz göze geldim. Hızla gözlerini kaçırıp karşısındaki adamla konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müptelâ
Teen FictionBirbirine bağımlı iki kalp... Birbirine bağımlı iki insan... Yıllar sonra karşılaşırsa ne mi olur? ***** Dudaklarının karşısındaki dudaklarıma bakıp yutkundu, Dudaklarımın karşısında duran dudaklara bakıp yutkundum. Kalbimin tekrar deli gibi atma...