2 YIL ÖNCE,
Evden adım attığım an ciğerlerime dolan temiz havayla nefesimi sesli verdim ve kendimden emin adımlarla kafesimden koşar adımlarla uzaklaştım. O kafesten çıkmanın verdiği mutluluğu tarif edemezdim.
Boş sokaklarda içimdeki mutlulukla, yavaşça yürürken siyah bir arabanın önümde durmasıyla adımlarım durdu, kaşlarım çatıldı. Tam olarak yolumu kesmiş, önümde durmuşlardı. Bir takım elbiseli adam arabadan çıktığı sırada bana doğru yürümeye başlamış, ben ise kaçıp kaçmamak konusunda bir karar vermeye çalışıyordum. Ama içimdeki bir ses kaçmamam gerektiğini söylüyordu. Zaten çok geçti.
Takım elbiseli adam tam karşımda durdu, "Merhaba Mitra hanım," cevap vermedim, o da cevap beklemedi. Devam etti, "Boran bey sizinle tanışmak istiyor."
Boran Demirel.
Babamın korkulu rüyası.
Babamın aylardır korktuğu adam.
Parmaklarımda başlayarak vücudumda dolaşan şaşkınlık ve hazla gülümsedim. Şaşkınlığımı belli etmeden, "Bu sanırım kaçırmanın en mütevazi hali." dediğimde Karşımdaki adam varla yok arası gülümsedi ve başını sağa sola sallayarak, "Sadece misafirlik," dedi ve hemen sonra ekledi, "Kısa süreli bir misafirlik."
Arabaya bindiğimiz sırada şöför koltuğundaki adam arabayı çalıştırmış ve sürmeye başlamıştı. Yol boyunca kimseden ses seda çıkmamıştı. Bende ortama ayak uydurmak amacıyla susmuştum. Neden bu arabaya binmeyi bu kadar çabuk kabul etmiştim bilmiyorum.
Araba kocaman bir evin bahçesinde durduğunda saniyelik bakışlarımı eve çevirdim arabanın penceresinden. Üç katlı, beyaz ve bazı küçük detayları siyah olan kocaman bir evdi. Evin hemen sağ tarafında ise kocaman bir havuz vardı. Daha fazla incelememe izin vermediler. Oturduğum tarafın kapısı açıldığında mecburen arabadan indim.
Arabadan indiğimde bakışlarım öncelikle bahçe kapısının önünde bulunan üç adamı, ardından belli aralıklarla bahçe duvarının önüne dizilmiş onlarca adamı buldu.
Boran denen adam canını seviyordu sanırım.
"Buyurun Mitra hanım," diye gelen sesle bakışlarımı onlarca korumadan alıp yanımdaki adama baktım. Elleriyle evi işaret ediyordu. Derin bir nefes aldım ve eve doğru büyük adımlarla yürüdüm.
Yaklaşık 15 dakikadır kocaman salonda tek başıma oturuyorum. Ne gelen vardı ne giden. Hizmetli dışında. Kadın bana belli aralıklarla bir şey içip içmeyeceğimi soruyordu.
Sıkıntıyla nefesimi verip bakışlarımı kocaman salondan alıp tekrar önüme çevirdim. İtiraf etmeliyim ki kasılmıştım, gerilmiştim ve bu hoş değildi.
Gergince ayağa kalktığımda bakışlarım anlık olarak tavanın sağ köşesine sabitlenmiş kamerayı buldu. Önce kaşlarım çatıldı daha sonra alayla nefesimi verdim. Bakışlarımı kameradan almadan, "Misafirlerinizi bu kadar bekletir misiniz hep?" Diye alayla sorduktan bir süre sonra adım sesleri yankılanmaya başladı salonda.
Adım sesleriyle bakışlarımı salonun girişine çevirdim ve simsiyah gözlerle göz göze geldim. Yaklaşık 1.90 boylarında, geniş omuzları ve beyaz gömleğinden taşan kaslarıyla insanlara şölen sunuyordu. Kirli sakallı, esmerdi.
Biraz ileride durduğunda bende adamı incelemeyi bırakıp ayağa kalktım ve bir adımla adamın karşısında durdum. Neden bilmiyorum ama Boran denen adama meydan okuyormuşçasına bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müptelâ
Teen FictionBirbirine bağımlı iki kalp... Birbirine bağımlı iki insan... Yıllar sonra karşılaşırsa ne mi olur? ***** Dudaklarının karşısındaki dudaklarıma bakıp yutkundu, Dudaklarımın karşısında duran dudaklara bakıp yutkundum. Kalbimin tekrar deli gibi atma...