Titrek bir nefes aldığım sırada karşımda omzu düşmüş adam, "Kim yaptı?" Diye fısıldadı zorlukla.
Kim yaptı?
Bunu kendime sormayalı çok olmuştu.
Dudaklarım saniyeler sonra aralandı, "Hiç Kimse."
Gözlerindeki hüzne sinir karıştı. Biraz daha sert bir tonla, "Kim yaptı!" Dedi.
Cevap vermek zorundaydım. Başımı hafif sağa sola sallayıp, "Öldü. Öldürdüm. Bilsen ne değişecek?"
Elleri titiriyordu. Titreyen ellerini gergince saçlarının arasından geçirdiğinde gözlerinden yine bir damla yaş akıp yere düşmüştü. Bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Mitra, KİM YAPTI?" bağırmadı ama sesi netti.
"İsmini bilmiyorum. Senden sonra oldu. Çok sonra. Adamı da öldürdüm orda zaten." Dediğimde Boran' başını salladı ve, "Tamam. Ben bulurum kim olduğunu. Biliyorsun elim uzun." Dedi ve hızla arkasına döndü.
O adamı bulması bir saatini ya alır ya almazdı. O benden çok daha güçlüydü, eli kolu çok uzundu. Ben ne zaman adamı bulmaya çalışsam hep bir engel dururdu karşımda, bir şey olur adam yine izini kaybettirirdi. Ama Boranın karşısındaki engel önemsiyeceğini sanmıyorum.
Hızla sırtı dönük adama, "Bulamazsın. Öldü adam." Dediğimde Boran söylediğimi umursamadan salondan çıktı ve saniyeler sonra evde kapı kapanma sesi yankılandı.
Dudaklarımdan koca bir kahkaha çıktı. Aaa benim başıma hiç güzel bir şey gelir mi? Tabiki hayır. İlla bir bokluk çıkıcak.
Yere düşen sweatimi almadan kendimi arkamdaki koltuğa atmıştım.
Duygu hissetmiyordum. Gergin, mutsuz, korku... hiçbir şey. Olan olsun artık. Boran öğrensin. Umrumda değil.
**
Yaklaşık 25 dakika sonra bakışlarımı yerden alıp kapıya çevirmiştim. Çünkü kapı açılma sesi yankılanmıştı evde. Karanlık koridorda bir adam silüeti belirdi. Adam dediğim tabiki Boran'dı.Ellerinde üç tane poşet vardı. Eczane poşeti gibiydi. Yavaş ve sarsak adımlarla yanıma geldiğinde hiçbir tepki vermedim. Geldi ve hemen yanıma oturdu.
Bakışlarımı onun kızarmış gözlerinden alıp elindeki poşetlere kaydırdım. Eczane poşetiydi. Boran o poşetlerin içindekilerini hemen aramıza döktüğünde bir sürü merhem çıkmıştı. Bakışlarımı zorlukla Boran'a çevirdim. Gözleri dolmuştu, "Geçer mi sürsek?"
Geçmezdi. Ben çok denedim.
Vücudumla bir olmuştu o yaralar artık.
Başımı salladım, "Bilmem."
Geçmez demek istemedim.
Her yara geçmez miydi bir gün?Yorgun gözleriyle başını salladığında bir tane merhem kutusunu açmıştı. Ellerini yavaşça göğsüme yaklaştırdığında ellerinin titrediğini görüştüm. Kırılacak bir eşyaymışım gibi özenle, hafif ve yavaş hareketlerle ellerindeki merhemi göğsümdeki morluğa değdirdi ve merhemi dağıtmaya başladı.
Gözlerin temasıyla kapanırken gözlerimden bir damla yaş akıp kolunun üstüne düşmüştü. "Krizlerin bu yüzden mi?" Diye yavaşça fısıldadığında gözlerimi açmıştım ve onun da yaş akan gözlerine bakmıştım. Bana bakıyordu ellerini göğsümden çekmeden, "Evet."
Hayır.
Sanırım ben Boran'a çok yalan söylüyorum.
Ağzından bir hıçkırık koptuğunda şaşkınlıkla ona bakmıştım. Ellerini göğsümden çekmiş elleriyle yüzünü kapatmış, ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müptelâ
Teen FictionBirbirine bağımlı iki kalp... Birbirine bağımlı iki insan... Yıllar sonra karşılaşırsa ne mi olur? ***** Dudaklarının karşısındaki dudaklarıma bakıp yutkundu, Dudaklarımın karşısında duran dudaklara bakıp yutkundum. Kalbimin tekrar deli gibi atma...