Bölüm 20

264 28 5
                                    

Bölüm 20

Seçtiğimiz kitabı elime aldım. Kimseye görünmeden yurttan çıktım. Kızların hiçbirşeyden haberi yoktu. Yanlış anlarlar diye söylememiştim.

Fatih abi kapıyı açtı. Yavaşça dışarıya çıktım ve Doğan'ın göndermiş olduğu Çınar'ın gri göz alıcı arabasına ilerledim. Gerçekten dikkat çekiciydi.

Arkama dönüp bana şaşkınlıkla bakan kızlarda gezdirdim gözlerimi. Umursamadan arabanının kapısını açtım ve bindim.

Çınar çenesiyle kemeri işaret etti.
"tak kemerini. Başıma bela olma." gözlerimi devirirken kemeri taktım.

Arabayı hızlı çalıştırdığında ellerimi sıkmıştım.
"çüş! Kudurdun mu be? yavaş gitsene." dedim sinirle.

Beni duymazdan geldi. Bir tık hızını yavaşlattığında arkama yaslanmıştım. Sıktığım elimin içi terlediğinde ellerimi pantolonuma silmiştim.

"camı açsana." diye söylemiştim. Çok bunalmıştım.

"daha nazik söylersen neden olmasın?"

"ya abartma. Aç işte şunu." dedim bunalmışlıkla.

Gözlerimi ona çevirdiğimde camı açmıştı. Adam ol der gibi baktığımda gözlerini devirmişti. Doğan'a benzeyen kumral saçları arabanın içinde kahve rengine dönmüştü. Doğan'ın aksine saçları alnına düşmüyordu.

Bileğindeki saate baktım. Saatin iki olduğunu gördüğümde ofladım. Yeşil gözleri bana çevrildiğinde önüme döndüm.

Çınar on dakikaya beyaz büyük bir evde durdu. Sanırım ev değildi villaydı. Ben hayatımda daha evi doğru düzgün görmemiştim, villa falan da bilmezdim.

Çantamdan Seçtiğimiz aşk edebiyatı olan kitabı elime aldım. Bu kitabı ben haricinde herkes sevdiği için seçmiştik. Kemerimi çözüp kapıyı açtım.
"sen gelmiyor musun?" diye sordum Çınar'a.

"hayır." dedi. Bana değil elindeki telefona bakıyordu. Arabadan indim ve kapıyı örttüm.

Bıkkınlıkla nefesimi verirken eve ilerledim. O kadar yavaş yürüyordum ki kaplumbağa bile beni geçerdi. Arkamdan Çınar'ın arabasının sesini duydum. Muhtemelen gitmişti.

İstemeyerek de olsa zile bastım. Kapı açılana kadar arkadaki havuza bakmıştım. Büyüktü ve tertemizdi.

Kapı açıldığında Doğanla göz göze gelmek yerine çıplak vücuduyla göz göze gelmenin şokuyla hızla arkamı döndüm.
"görmedin görmedin..." dedim kendimi avutmaya çalışırken kısık sesimle.

Sorgu dolu gözlerini sırtımda hissettim.
"bu şekilde durmayı mı planlıyorsun?"

"üstünü giyinsen diyorum." dedim sinirle.

Bir süre sesi kesildi. Arkama dönmeden öylece durdum. Ayağımı ileri geri sallarken sesini duymuştum.
"tamam giyindim."

Rahatlıkla önüme döndüğümde üstünde beyaz tişört olduğunu gördüm. Arkasından doğru evi inceledim.
"evde sadece biz mi olacağız?" diye sordum şaşkınlıkla.

"yo," dedi kollarını göğsünün altında birleştirerek. "mahalledekileri de çağırmayı düşünüyorum."

Gözlerimi devirirken girmem için yer vermişti. Ne yapacağımı bilememiştim.
"oradan bakınca o şerefsiz gibi tacizciye mi benziyorum?" diye sordu ciddiyetle.

"evet." dedim onun gibi ciddiyetle.

Omuz silkti.
"ne desem inanmayacaksın. İstediğini yap." dedi gözlerime daha derin bakarken.

Gözlerimi kaçırırken başka şansımın olmadığını bilerek içeriye girdim.
"kapı açık kalsa." demiştim bir yandan da.

Kapıyı kapatmak için kaldırdığı elini indirmeden bana hafif şaşkınlıkla baktı.
"sen ciddi misin?"

"vaz geçtim. Kapatabilirsin." demiştim gözlerim evi taradı.

Kapıyı kapatma sesi kulaklarıma doldu.
"bana güvenmiyor musun?" diye sormuştu önden ilerleyerek.

Elimdeki kitabı sıktım.
"güvenmiyorum." dedim.

Peşinden gidip karşısındaki kanepeye oturdum.
"o yüzden mi buradasın? Benimle... Tek başımıza."

Kitabı kucağıma koydum.
"bilerek gelmedim herhalde. Biliyorsun ki ben bursluyum... Beni atmak için tek hatama bakıyorlar, daha önceden de demiştim zaten. Puanlarımın yüksek olması lazım." dedim. "taciz edilmemi bile benim suçum olarak gördüler..." dedim devam ederek.

"bu tamamen benim suçum," dedi karşımdaki koltuktan kalkarken. "Dediğini yapıp seni takip etmemeliydim." konuşmasına devam ederken yanıma oturmuştu.

"evet." dedim. Onun suçuydu.

"ama o adamı şikayet etmeyerek hala onun olduğu eve gitmen de büyük bir aptallık." dedi. Doğru diyordu. Ben de o konuda aptallık yapıyordum.

Tam konuşacaktım ki bir bebek ağlama sesi kulaklarımı çınlattı. Kaşlarım çatılırken ona döndüm.
"bebek sesi mi o?"

"bebek bakmayı biliyor musun?" dedi soruma soruyla karşılık verirken.

Ayağa kalktı.
"az çok biliyorum." dedim. O pis adamın çocuğuna üç sene ben bakmıştım.

"güzel... Gel benimle." dedi elini uzatarak.

Eline boş gözlerle bakarken kitabı kanepeye koydum ve eline ihtiyaç duymadan kendim kalktım. Boşta kalan elini indirdi.

Merdivenlere ilerledi, peşinden gittim. O önden gidiyordu ben arkasından. Bebek ağlama sesleri kısıldığında merdivenin hemen başındaki odaya girmişti.

Yavaşça odaya girdiğimde pembe beşiğin içinde yatan ufacık bir bebek gördüm.
"aslında senden bunu beklerdim... Kimden yaptın acaba?" diye mırıldandım.

Gözlerini devirdi.
"kardeşim Menekşe." dedi bıkkınlıkla. Gerçekten onu şerefsiz olarak görmemden bıkmış mıydı? Bıkmasındı. Daha yeni başlıyordu.

Kaşlarımı kaldırırken biraz beşiğe eğilmiştim.
"kaç aylık?" diye sordum gözlerimi kısarken. Çok küçük duruyordu. Kolumdan kısa boyu vardı.

"bir haftalık." dediğinde şaşkınlıkla ona dönmüştüm.

"ciddi misin? Neden burada?"

"annemin yurt dışına gitmesi gerekti. Ben bakıyorum." dedi ciddiyetle.

Kaşlarımı kaldırdım.
"Doğan Akgün ve bebek bakmak?"

"imkansız değil." dedi gözlerini kısarken.

Bebek tekrar ağlamaya başladığında konuştu.
"sen bebek baktın mi?"

Başımı salladım.
"üç sene."

"iyi o zaman şöyle yapalım, sen bebeğe bak ben mamasını yapayım... Ondan sonra zaten uyuya kalıyor. Replikleri falan yazarız." dedi. Ciddi miydi?

Kafa karşıklığı yaşasam da başımı sallamıştım. Odadan çıkana kadar arkasından bakakaldım. Bebek kısık sesle ağlamaya başladığında eğildim ve ellerimle canını acıtmayacak şekilde küçük bedenini kaldırdım.

Çok küçücüktü ve ben bebek bakmayalı uzun zaman olmuştu. Bebeği kaldırdığımda ayaklarını kendisine doğru çekti ve kaşlarını çattı. Kesinlikle Doğan'a benziyordu.

Bebeği omzuma aldım. Gazının olduğunu düşündüğüm için sırtını Okşamaya başladım bir yandan da ileri geri gidiyordum. Canını acıtmayacak şekilde sırtına vurdum.

Odada gezdirdim gözlerimi. Bebeğin beşiği ve beyaz fazla büyük olmayan bir dolap vardı. Bebeğin dolabı olduğunu anlamıştım. Dolabın hemen yanında küçük çekmece vardı.

Kapının ağzında yeni gelmiş olan Doğan'ı gördüm. Elindeki biberonu bana uzattı. Sorgulamadan elinden aldım ve yatağa oturdum.

"sen oturma." dedim elimle durmasını işaret ederken. Yanıma oturduğunda değişik hissediyordum kucağımdaki bebekle.

"sebep?" dedi kaşları çatılırken. Bebeği omzumdan indirip koluma yatırmıştım. Susması için ağzına tıkıştırdığım emziğini çıkarttım ve yatağa koydum. Emziği çıkarttığım anda ağlamaya hazırlanmıştı.

Biberonu ağlamasına izin vermeden ağzına yerleştirdim.
"canım öyle istiyor." demiştim Doğan'a cevap olarak.

"senin canının istediğine uyacaksak iki dakikada beni öldürürsün." dedi lafımı dinlemeyerek yanıma otururken.

"hapishaneye girmeme gibi bir şansım olsaydı seni gözümü kırpmadan öldürürdüm." dedim ciddiyetle.

"var. Hapishaneye girmeme şansın var, pişmanım desen bile salıyorlar orospu çocukları." haklıydı. Kanıtları olmasına rağmen cinayet işleyen bir adam pişmanım dese serbest kalıyordu ya da yanlışlıkla oldu dese bile serbest bırakılıyor ve aramızda elini kolunu sallayarak geziyordu.

Susmayı tercih ettiğimde kucağımdaki bebek biberondaki mamayı bitirmişti. Yatağın üstüne koyduğum telefonum çalmaya başladığında bebeği Doğan'a uzattım.

Doğan bebeği benim gibi omzuna yatırdığında arayanın Sıla olduğunu görüp ayağa kalktım ve Doğan'ın duymayacağı şekilde dolabın önüne geçtim.

"efendim?"

"Menekşe ben ne yapacağımı bilemedim... Hilal bir anda bayıldı. Hastaneye götürdük. Lütfen yanıma gel, ben fazla telaş yapıyorum."

Hastanenin adını aldıktan sonra telefonu kapattım.
"benim acilen gitmem lazım." dedim Doğan'a.

"nereye?"

"Hilal hastalanmış... Hastaneye gidiyorum." dedim yalan söylemeyi bu defalık es geçerek. Elinde sonunda gerçekleri öğrenecekti.

Bölüm sonu. 🌺

DİLHUN (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin