Bölüm 10

378 33 6
                                    

Bölüm 10

"yanlış anlamışsın canım, ben senden sütlü istemiştim." dedi Melisa yapmacık şekilde gülümseyerek.

Ben de aynı onun gibi gülümsedim.
"ben de seni parçalamak istiyorum ama... Bezen istediğimiz şeyler gerçekleşmiyor."

Gözlerini kıstı.
"yani?" dedi. Anlamamışsa benziyordu. Bu geri zekalının bir bok anlamasını beklemiyordum zaten.

"yani sana kahve falan yok." dedim düz sesimle.

Kaşlarını kaldırırken gülmeye başlamıştı.
"attırırım seni buradan." dedi birdenbire. Beni tehdit mi ediyordu?

"okul benim amına koyayım," dedi sinirle Doğan arkamdan. "sen kimi attırıyorsun?"

Melisa onu duymamış olacak ki istifini hiç bozmadı.
"alayım ben kahvemi." önündeki yok yere götürdüğüm kahveyi geri getirip tezgaha sertçe bıraktım.

Bu defa sütlü yapıp ona doğru ilerledim. Tam karşısına geçtiğimde Doğan gözlerini kısmış bana bakıyordu. Elimle uzaktan doğru kahveyi gösterdim.
"bunu mu istiyordun?" diye sordum yapmacık bir gülümsemeyle.

Melisa başını sallarken elini almak için uzattı.
"sen şimdi şekerini de koyamamışsındır." diye mırıldanmıştı.

Elimdeki kahveyi hiç düşünmeden yüzüne döktüm.
"bak bakalım şekerli mi?" dedim ardından.

Kahve soğuk olduğu için sadece korkuyla bağırmıştı. Kafeteryadaki herkesin gözü bize kaydığında Doğan'ın yaslandığı yerden güldüğünü gördüm.

Melisa sinirle yanımdan geçip gitti. Kafeteryadaki herkes onun bu halini görmüştü. Bu Melisaya bir hafta yeterdi. Kudursundu.

Arkama dönüp elimdeki boş olan kahve bardağını tezgaha koydum. Derin bir nefes alırken kollarımı göğsümün altında birleştirip başımı dikleştirmiştim.

Hilal yavaş adımlarla yanıma yaklaşırken Çınar da arkasından geliyordu ve duyamayacağım şekilde Hilal'e bir şeyler söylüyordu. Hilal ise onu resmen duymazdan geliyordu. Olması gerekeni yapıyordu.

Hilal oturaklardan birisine oturup dirseklerini yaslarken uyku dolu gözlerini arkamda, tam olarak göremediğim Doğan'a çevirmişti. Kaşları havalandı.
"Doğan... Seni hangi rüzgar attı buraya? Birrkan'a ne oldu?" Çınar kaşlarını çatarken sorgu dolu gözlerini aynı Hilal gibi Doğan'a dikmişti.

Arkama döndüm. Doğan yine, belki de bana inat kulları çiğneyip içtiği sigarayı yavaşça beyaz betonda söndürdü. Ardından karşısındaki çöp kutusuna attı. Tek seferde içine girmişti.

Yaslandığı duvardan doğruldu. Üstüne giydiği kafeterya önlüğüyle komik durması gerekirken o fazla dikkat çekici duruyordu. Beyaz gömlek, okul forması önlüğün altındaydı. Onun vücudunun da Çınardan farkı yoktu hatta Çınardan biraz daha gelişmişti.

"kovdum." dedi ilk soruyu cevapsız bırakırken.

Çınar gülemeye başlarken göz ucuyla bana bakmıştı.
"saçmalama oğlum. Neden kovdun adamı? Bunun için mi?" demişti beni göstererek.

Doğan'ın gözleri bir süre bende ardından da Çınarda gezindi.
"yavşaklık yapıyordu. Ben de kovdum." yavşaklık dediği sanırım bağlayamadığım iplerimi bağlamasıydı.

Gözlerimi devirdiğimde zil çalmıştı. Kollarımı göğsümün altından ayırırken Hilal ayaklanmış ve beni bekliyordu. İplerimi çözmeye çalışıyordum yine. Birkan biraz sıkı bağlamıştı.

"piç," dedi Doğan. Gözlerim ona kaydı. "tekrar kendisi çözmek için sıkı bağlamış." kaşlarım çatılırken arkamdaki önliğün iplerinden tutup beni kendisine çekti.

DİLHUN (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin