Bölüm 23

240 27 5
                                    

Bölüm 23

Kafeteryadan ayrılmanın verdiği rahatlıkla kızların yanına oturdum. Fatma cadısının verdiği ceza bitmişti. Bana işten çıkabileceğimi söylediğinde hiç düşünmeden çıktım. Sıkıcıydı. Doğan sayesinde bunaltıcı geçiyordu.

Doğan Kafeteryaya girdiğinde görmemesi için elimle yüzümü kapattım.
"bakar mısın?" dedi karşıdaki masada oturan kız. "sen burada çalışıyordun sanırım, bir isteğim olacak da..."

Doğan gözlerini kıstığında dudağımı dişlemeye başlamıştım. Doğan birşey demeden kız tekrar konuşmuştu.
"şey telefon numaranı verebilir misin?... Ya da yatağın da olur?" dedi cilveli çıkarttığı sesiyle. Gözlerimi devirirken elimi yüzümden çekmiştim.

Doğan başını sağa yatırırken gözleri beni bulmuştu.
"İkisinin de sahibi var." göz kırptığında yerin dibine girmek ister gibi oturağa sinmiştim.

Kız bir anlık bana baktığında başımı olumsuzca sallamıştım. Derin bir nefes alıp önüne döndü. Yanındaki Çınar bana anlamadığım bakışlar atarken bizim masamıza ilerlemeye başladı. Arkasından Doğan da geldiğinde neden kafeteryaya indiğimi sorguladım.

Yayıldığım sandalyede duruşumu dikleştirdiğimde Doğan yanıma oturmuştu. Neden geldiğini anlamadığım Çınar karşıma oturdu.
"buna da sihir gibi birşey mi içirdin sen?" diye sormuştum Çınar'ın işaret ederken. Çınar gözlerini devirdi.

"yo. Alışmaya başladı." dedi.

Hilal onu görmezden gelerek telefonuyla ilgilendi. Sıla dirseklerini sıraya yasladı.
"dersten sonra basket maçını varmış." dedi sorgu dolu gözlerle Doğan'a bakarken. Kaşlarım kalktı.

Doğan başını salladı.
"evet."

"Akın'ın takımıyla mı yarışacaksınız?" diye sordum. Az çok tahmin ediyordum.

Doğan gözlerini bana çevirdi. Bıkkınlıkla nefesini verdi.
"evet."

"neden ondan hoşlanmıyorsun?" diye sordum.

Elini masadaki elimin üstüne koyduğunda gerilmiştim.
"siktir et sen Akın'ı. Kitap seneryolarını hazırladım." dedi. Şaşırıyordum. Onun ödev yapması garibime gidiyordu.

Çınar gülmeye başladı.
"öpüşme sahnesi var..." dedi.

"onu bize sakladım." dedi birden Doğan göz kırparken.

Sıla gözlerini kaçırıp başka şeylerle ilgilenmeye çalışıyordu.
"Aha Volkan abi geldi." dedi Çınar.

Doğanla aynı anda kantinin başına baktığımızda müdürü, yani Doğan'ın babasını gördüm. Adının Volkan olduğunu yeni öğrenmiştim.
"baban." dedim uyarı dolu sesimle elimi elinden çekerken.

"olabilir." demişti.

Volkan Akgün bizim masaya ilerlediğinde kaşlarım çatılmıştı. Hepimizin gözü ondaydı. Tam masanın yanında durdu.
"oğlum seninle konuşmam gereken konular var." dedi. Göz ucuyla bana baktı. Gözlerimi kıstım.

Doğan başını sallarken ayaklandı. Babasıyla birlikte Kantinden çıktıklarında Çınar dikkatini Hilal'e vermişti.
"sen zayıfladın mı?" diye sormuştu.

Hilal gözüne yerleşen ışıkla Çınar'a baktı.
"olabilir." dedi. Çınar'ın ayağına sertçe vurdum. Dedikleri Hilal'in tetikleyebilirdi... Daha ileri gitmesine sebep olabilirdi.

Tam gitmesini söyleyecektim ki zil çaldı. Hepimiz aynı anda ayaklandık. Sınıfa doğru çıktık. Sınıfa geldiğimizde Doğan'ı sırasında gördüm.

Derin bir nefes alırken yanına oturdum. Konuşmak için ağzını açacağı sırada elimle ağzını kapattım.
"sus. Lütfen." dedim.

Başını sallarken susması için elimle dudağına baskı yaptığım elimi öptü. Gözlerimi devirirken elimi geri çektim. Bazen şaşıracağım seviyeye geliyordu.

***
Lavabodan çıktıktan sonra ilk işim dışarıya çıkmak oldu. Sınıfta nefessiz kalmıştım resmen. Çok bunalmıştım. Doğan yanımdayken, bana anlamadığım şekilde bakarken kendimi değişik hissediyordum. Bu hissin adını asla bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum.

Banka oturdum. Önümde büyük bir ağ oldığı için kimse beni göremezdi. Görmelerini de istemiyordum zaten. Uyandığım gibi taramadan bağladığım saçlarımı açtım.

Uzun saçlarım belime dağıldı. Parmak uçlarıma tarak şeklinde saçlarımı taradım.
"merhaba." yanımda kıpırdanma hissettim.

Sesin sahibi uzun zamandır görmediğim Akındı. Bir an ne yapacağımı bilemedim. Parmak ucumla kahkülümü yana ayırdım.
"merhaba." dedim.

Saçlarımı ensemde topladım.
"uzun zamandır yoktun." dedim sorgu dolu sesimle.

"evet..." dedi başını sallarken. Saçlarım rüzgarın etkisiyle tekrar omuzlarıma gelmişti. "taşınma gibi bir İşimiz vardı."

"bu gün maçınız varmış... Doğanlarla." dedim kısık sesimle. Tekrardan başını salladı. Sağ elinin parmak ucuyla kıvrık saç uçlarıma dokunduğunda irkilmiştim.

"evet var. Uzun zamandır basketbolla ilgilenmiyorum, biraz zor geçeceği kesin." dedi elini geri çekerken.

Başımı salladım.
"Doğan iyi oynuyor." dedi kabullenmişlikle.

Kaşkarımı kaldırırken ellerimi bankın altına yerleştirdim.
"sen de iyi olabilirsin." demiştim. Cesaret alması gerekiyordu. Doğan'ın iyi oynadığını ben de görmüştüm ama Akın da fena değildi. Kazanmaya şansı vardı ama kendisine inanmıyordu.

"alabilir miyim? Bilmiyorum... Takım da sakat." dedi. Sanrım bu onun dilinde takımın da birşey yaramadığını söylemekti.

"siz kendinize inanırsanız gerisi kolay." dedim.

Başını salladı.
"haklısın. Motivasyon olduğun için teşekkürler. Şimdi gitmem lazım... Hazırlanacağım." Başımı salladığımda yanımdan ayrıldı.

***

Çınarla konuşan Doğan'ın gözleri sahaya giren Akın'ı bulduğunda gülmüştü. Kaşlarım çatılırken Akın'a baktım. Moralsiz ve hatta sinirli gözüküyordu.

Vücudunu tarayan gözlerim elinde durdu. Teneffüste saçıma dokunduğu sağ elinin işaret parmağı sargıdaydı. Kaşlarım daha da çatılırken gözlerim anında Doğan'ı buldu. Bunu ondan başka kimse yapmazdı.

"onun eline ne olmuş ya?" dedi şaşkınlıkla Hilal.

"bilmem." diye mırıldandım. Umarım parmağı kırılmanıştır.

Sahanın içindeki birkaç hoca Akınla konuşuyordu. Doğan'ın yanındaki Çınar alaylı sesiyle konuşmaya başladı.
"kendini yorma istersen... Sonuçta her türlü yeneriz!"

"egosuna soktuğımun." dedi Hilal homurdanarak.

Akın göz ucuyla Çınar'a baktı.
"yok iyiyim ben. Oynayabilirim." dedi. Başımı dikleştirdim.

Diğer yanımdaki Sıla'nın sinirli sesi kulaklarımı doldurdu.
"ne bakıyorsun be?!" dedi Gökhan'a.

Kaşlarım çatılırken arkama döndüm. Gökhan'ın gerçekten de Sılaya rahatsız edici şekilde baktığını gördüm. Yanındaki Melisa kolunu dürtüklediğinde bir anlık bana ardından da sahaya baktı. Çok yanlış şeyler seziyordum. Gerçekleşmesini istemeyeceğim şeyler.

"ne oldu?" dedi yanımdaki Hilal.

"değişik değişik bakıyor. Sinirim bozuldu." dedi Sıla.

"Gökhan mı? Aslında öyle birisi değil ki." dedi kısık sesiyle. Sıla duymamıştı.

"sen nereden biliyorsun?" dedim.

Hilal gözlerini tekrar sahaya çevirdi.
"yani... İyi birisine benziyor." dedi.

Arkama dönüp tekrar Gökhan'a baktım. Sahaya baktığını gördüm ve tekrar önüme döndüm.
"bence sübyancıya benziyor." dedim düz sesimle.

Hilal gülmeye başladı.
"öyle deme..." demişti bir yandan da. Gözlerimi devirdim. Neden onu koruduğunu anlamıyordum.

Sahaya baktığımda Çınar bir basket atmıştı. Şuanluk Doğan'ın takımı öndeydi, üç sıfır.

Rahatça arkama yaslandım ve bacak bacak üstüne attım. Çınar topu sektirerek potanın önüne kadar götürdü. O sırada karşımızdaki tribünden bir ıslık sesi geldi. Çınar'ın tüm dikkati dağılırken elindeki topu kaçırmıştı. Topu potaya yollayan ise Akındı.

"Hile!" dedi Hilal sinirle. "dikkati dağıldı." dedi.

"Sana ne kızım? Boşversene." dedim. Sinirli bir soluk verdi. Neden böyle davrandığını anlamıyordum.

Çınar karşıdaki tribüne sinirle bakarken Doğan önünden geçmişti. Çok hızlıydı. Akın'ın sargıdaki eli bir anlık boşluğa gitmesiyle Doğan'ın topu yakalaması bir oldu. Kaşlarım havalandı.

Potaya topu yolladığında Çınar ona gururla bakıyordu. Durum dört, bir olmuştu. Yine Doğan'ın takımı öndeydi.

"asıl haksızlık Doğanda. Akın'ın elini sakatlanmış." dedim sinirle.

"kaşınmasaydı piç." dedi Gökhan arkamdan.

Kaşlarım çatık şekilde arkama döndüm.
"size mi düştü kaşımak?" dedim sinirle.

"aynen öyle oldu." dedi Gökhan düz sesiyle.

Düdük sesiyle sahaya döndüm. Doğan'ın tekrar atmış olduğu basketle durum beş, bir olmuştu. Hoca eliyle bittiğini işaret etti. Ardından kazandığını belli edercesine Doğanın takımını gösterdi.

Herkes tribünlerden kalktı. Ben de çoğu kişinin arasına karışarak çıktım. Sinirle sahaya girdim. Hocayla birlekte Doğan'ın takımına ilerledim.
"tebrikler. Güzel oyundu." dedi hoca. Doğan bana bakıyordu.

"her türlü kazanacağımızı söylemiştim zaten." dedi Çınar bilmişçe.

Doğan'ın kolundan tutup çekmeye başladım.
"ooo!" dedi. "ne bu, başarı öpücüğü falan mı vereceksin?"

Okulun duvarının önüme geldiğimizde kolundaki elimi çektim.
"Akın'ın elini sen mi öyle yaptın?" dedim sinirle.

Kaşlarını kaldırdı.
"he evet ben kırdım." dedi utanmadan.

Dişlerimi sıktım.
"kırdın mı bir de! Senin kafan iyi mi ya? Neden yaptın?"

"sayende kafan hep iyi." dediğinde gözlerimi devirmiştim.

"hile yaptın. Eli kırıkken tabiki de oynayamazdı." dedim.

Ciddileşti.
"hile yapmadım. Hak ettiğini yaptım, oldu bitti işte. Yine olsa yine yenerdim." dedi düz sesiyle.

"neden yaptın?" diye sordum.

"canım istedi yaptım." dedi. Önceki halinden daha ciddiydi. Sinirlenmiş miydi? Umrumda değildi.

"benim de canım çok şey yapmak istiyor ama yapamıyorum işte! Sen her önüne istediğini yapabileceğini mi sanıyorsun?"

"her istediğimi yapabilseydim sen şuanda burada değil, yatağımda olurdun." dedi bir anda.

Kalakaldım.

Kaşlarım çatılırken iki adım geriledim.
"ben senin oyuncağın değilim Doğan Akgün. Benimle istediğin herşeyi yapamazsın." dedim sesime yansıyan hafif sinirle. Yatağında olmamı istiyormuş?

Nah.

Arkama döndüm.
"yanlış anladın sen," dedi arkamdan. Dinlemeden yoluma devam ettiğimde kolumu tutup durdurmak yerine karşıma geçip yolumu kesti.
"yanlış anladın." dedi.

Alayla güldüm.
"hadi ama... Ben de dahil çoğu kişi senin amacının beni yatağına atmak olduğunu anlamayacak kadar aptal değil." dedim.

Birşey demesine izin vermedim. Dinlemek de istemedim. Arkama döndüğümde bıkkın sesi kulaklarıma doldu.
"bir kere de dinlesen."

"benim keyfimin kahyası da seni dinlemek istemiyor Akgün. Bak işine." dedim ona karşı yabancılaşmış sesimle

Bölüm sonu. 🌺

DİLHUN (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin